27 Ocak 2011 Perşembe

Bilette Record Locator Olayı!

Elinizde, bir seyahat acentasından biletiniz diye size verilen, uçuş bilgilerinizi içeren antetsiz bir beyaz kağıt var.

Ucuza maledeyim diye düşünüp, tarihleriniz de kesin olduğu için erkenden aldınız, o gün için belki de üzerinde durmadınız ama bir an geldiğinde; bir üçkağıda getirilmiş olabilir miyim ya da bir yanlış giriş yüzünden tam uçağa binecekken başıma bir iş gelebilir mi diye endişelendiniz... içinize bir şüphe düştü ve an itibariyle bilet olduğunu düşündüğünüz belge kağıt parçasından öte bir anlam taşımamaya başladı sizin için...

Siz de şüphelerinizi gidermek, içinizi ferahlatmak amacıyla havayolunun sitesine girip Booking Number yazan yere "muhtemelen budur" diyerek, elinizdeki kağıtta yazılı olan Record Locator sözcüklerinin karşısına denk gelen ve muhtemelen harflerden oluşan karakterleri girdiniz. Name yazan kısma da tıpkı elinizdeki kağıtta yazılı olduğu şekliyle soyadınızı yazdınız. Hadi bakalım bul dediniz ve beklemeye başladınız. Fakat o da ne?

Ekrandaki yanıt endişelerinizi diken diken edip, vücudunuzun kimyasını bozdu. Çünkü; "böyle bir kayıt yok" ibaresiyle yüz yüze geldiniz. Sonra kağıt üzerindeki tüm rakamları bir bir girerek defalarca denediniz. Ne yapsanız ne etseniz de bozulmuş kimyanızın ateşini düşürüp içinizi rahatlatacak sonuca bir türlü ulaşamadınız. Başka çareler aramaya, bu konuda bir deneyim var mıdır acaba diye Google'da sözcükleri taratmaya, onun yardımıyla bu konudaki bilgilere ulaşmaya çalıştınız. Emin olun bu yazı yazılana kadar Record Locator ya da "elimdeki biletimsinin numaralarını giriyorum ama bir sonuç alamıyorumla" ilgili bir bilgi yoktu. Deneyle sabittir:))

Aslında son derece soğukkanlı ve telaşsız olan ben geçen gün kendim için uçak bileti alırken ve doğal olarak sistem kimlik numarası sorunca, bir anda acaba Mussano'nun biletini alırken kimlik numarasını yanlış söylemiş olabilir miyim endişesine kapıldım. Kesinlikle yanlış söylediğime karar verdim. Hatta bileti verecek görevli kadına cüzdanımdan kendi kimliğimi çıkararak numaraları söylediğim sahne geldi gözümün önüne. Doğal olarak oğul için endişelendim. Elimdeki a4 çıktıdaki bilgilerden yola çıkarak bileti havayolunun sitesinden kontrol etmek istedim. Ne yapsam ne etsem, hangi numarayı girsem kapı duvardı. Bileti direk havayolunun sitesinden aldığımızda elimizde e- bilet oluyordu ve doğal olarak bu bir soruna sebebiyet vermiyordu. Ki masanın üzerinde kendi bilgisayarımdan kendi ellerimle aldığım üç bilet vardı. Onlar gayet sağlıklı duruyorlardı.

Özellikle daha küçük ve burada merkezleri olmayan yabancı havayolu şirketlerinin biletlerini seyahat acentalarından almak zorunda kaldığınızdan, elinize düz bir çıktı veriliyor. Muhtemeldir ki derdinize çare ararken bu yazıya ulaştınız ve elinizde bu türden bir belge var.

Şimdi durum şu: Seyahat acentalarının, bilgisayar sistemi üzerinde ortak bir çalışma alanları var. Biletleri o sistem üzerinden alıyorlar. Dolayısıyla sizin elinizdeki belgede yazılı olan Record Locator karşılığına denk gelen numara o sisteme ait ve siz ulaşamıyorsunuz.

Yapmanız gereken, bileti aldığınız seyahat acentasından -bir telefonla- biletinizin ait olduğu havayolu şirketindeki pnr kodunuzu istemek. Onunla sisteme girdiğinizde bilgilerinize kolayca ulaşıyorsunuz ve içiniz rahat ediyor. Genelde endişeli biri iseniz ve illa da biletimi havayolu şirketinin sitesinde görmek istiyorum diy0rsanız benim tavsiyem; özellikle seyahat acentaları üzerinden yaptığınız yurt dışı bilet alışlarınızda, biletinize ait pnr numarasını verilen çıktıya yazdırmanız.

Ha benimki bir endişeli hal yanılsamasıymış. Kimlik numarası zaten sorulmamış, doğal olarak ben de söylememişim.:)) İnsan kendi için telaşsız olsa da çocuklar söz konusu olduğunda başka biri oluyor zannımca...

19 Ocak 2011 Çarşamba

Asansör Meselesi

Bugün yaygın olarak kullanılan asansörler, hidrolik ve ipli olmak üzere ikiye ayrılır. Çok katlı bir binada kullanılan tipik halatlı asansörü kabaca ele alalım. Yöntem basittir. Kabin çelik halatlara, halatlar da apartmanların üst katındaki asansör dairesinde makaraya, makara elektrik motoruna bağlıdır. Motor bir yöne döndüğünde makara asansörü kaldırır, diğer bir yöne döndüğünde asansörü indirir. Makara motor ve kontrol sistemi asansörün omurgasıdır. Ayrıca kabini kaldıran halatlar bir karşı ağırlığa bağlıdır. Asansörün yüzde kırkının dolması dahilinde karşı ağırlık ile kabin dengeye gelir. Dengenin amacı enerjiyi korumaktır. Denge halindeki bir sistemi herhangi bir yönde bozmak için daha az kuvvet gerekir. Ayrıca rehber yaylar hareket halindeki kabinin ve karşı ağırlıkların ileri geri sallanmasını engeller. Bu sistem dahilinde, bir apartmana asansör sistemini döşeyebilirim. Elbette ilerde…

Her neyse...

Demek istediğim; işleyişin belki farkında belki bihaber bizim, asansör kullanırken çektiğimiz çile. Bir binanın katları arasındaki yolcuğunuzu kolaylaştıran bu icadın herkes için ayrı bir anlam teşkil ettiğini hadi saklamayalım birbirimizden.

Asansörü olmadığı için bir binada daire bile tutmayabilirsiniz. Asansör bozulduğunda merdivenlerle pek bir haşır neşir oluşun verdiği sıkıntı küçümsenecek değildir.

Çoğu zaman sizin bulunduğunuz katta değildir kabin. Kabini çağırdığınız birkaç dakikalık zaman diliminin içinde önce, kat kapısının ortalanarak üst kısmına yerleştirilmiş 4-5….8 kişiliktir yazısını görür, ve kabinin dolu olmaması ihtimalini düşünürsünüz. Bu bekleme süresinin ne kadar gereksiz ve zaman kaybı olduğunu beyniniz çokça kez dile getirir. Eğer katta yalnız siz asansör bekliyorsanız yapacak çok şey yoktur. Elinizdeki poşetlerin ağırlığından şikayetçi olup, onları yere bırakabilirsiniz. Elinizde bir evrak varsa kontrol edebilir, hiç olmadı elleriniz boşsa burnunuzu kurcalayıp, çıkan pisliği kapıya yapıştırabilirsiniz.

Asansörün birkaç dakika sonra geldiğini varsayalım, iki ihtimal vardır: Birincisi sizin için yer yoktur; asansörde olması gerektiğinden hep bir fazla kişi bulunur ama sizin için yer yoktur, kapı açılır ve kabin içindekiler meraklı gözlerle size bakıp ceketinizi, ayakkabılarınızı, küpelerinizi veya pantolonunuzu o kısacık anda inceleyiverir. Bunun için de iki ihtimal vardır: Sizin katınızda bir iki kişi inmezse kapı kapanır ve o dayanılmaz birkaç dakikalık bekleme süresi yeniden başlar, diğeri ise kapı açılıp bir iki kişi indiğinde, sizin için kabinin en lüx kısmı yani süiti hazır demektir. Çünkü kalabalık bir asansörde en önde olmak hep daha iyidir. İnsanlara kıçınızı döner ve sizinle muhatap bile değilim bakışını atarsınız. Aynı zamanda ineceğiniz kata geldiğinizde rahatlıkla hareket edebilirsiniz. İner, arkanızdaki sümsüklere bakmadan koridor boyunca ilerlersiniz, ama eğer yanlış katta indiyseniz ve kapı kapanmadan asansöre yetişmek zorundaysanız; bunu fark ettiğinizi hiç kimseye çaktırmayın ve kesinlikle yapmayın derim.

En başa dönelim; bir apartmandasınız, asansörü beklediniz ve geldi. Bindiniz ve içeride bir sürtükle birliktesiniz, o dokunmatik ekran telefonuyla uğraşıyordur, muhtemel olarak sevgilisinin sevişelim mi, yiyişelim mi gibi sorularına karşılık bulmakla meşguldür. Telefonla meşgul değilse, bluzunu düzeltiyordur ya da çantasında bir şeyler arıyordur. Siz, o, orda yokmuş gibi davranamazsınız. Bir bayansanız ilk yapacağınız şey yüzünün güzelliğine bakmaktır, değilse önemi yoktur, ama güzelse kendinizi onunla kıyaslayacak onlarca şey bulabilirsiniz. Saçları sarı ama kesinlikle boya. Ayakkabıları güzel ama çakma vb. Bir erkekseniz önce kilosuna ardından yüzünün güzelliğine odaklanabilirsiniz. O an içinde aklınızdan hatunu nasıl götürebilirim, ya da gideri var bunun gibisinden pek çok şey de kurabilirsiniz. Her ne olursanız olun yapılacak en önemli şey sizin ona baktığınızı fark etmemesidir. O da sizi elbette kesecektir, yaşınız ne olursa olsun 2 metrekarelik bir alanda onun özel sahasına girmiş biri elbette dikkatini çekecektir.

Asansör yolculuğu boyunca elinizde telefonunuz ya da benzeri meşguliyet verecek bir şeyiniz yoksa etrafa bakınır, kendinizi aynada izler ve kabindeki ışıklandırmanın yüzünüzü ne kadar çirkin gösterdiğini düşünürsünüz. Çünkü ışıklandırma üsttendir, bu şekilde yüze vuran bir ışık demeti ne var ne yoksa açığa çıkarır.

Asansörde aşık bile olabilir insan. Gerçi bu bir kız yurdu için ne kadar doğrudur bilinmese de, bir apartman asansöründe veya yüksek bir iş hanının kabinindeyseniz içeri giren adam/kadın sizin aşkınız olabilir. Asansör aşkları varacağınız kata ne kadar uzakta olduğunuzla doğru orantılıdır.

Asansörde sevişilebilir de... Eğer azgın iki gençseniz ve etrafta sinema dışında öpüşüp koklaşacak hiçbir yer yoksa, güvenlik sistemi basit, ucuz veya devre dışı bir binanın asansörü bu iş için en ideal yerdir.

Asansör de hasta olabilirsiniz. Eğer bir panik atak hastası iseniz veya kapalı alan korkunuz varsa, yine de bunu göze alarak merdiven çıkma derdi var diye bindiyseniz, ani bir biçimde kabinin düşme ya da kat arasında kalma ihtimallerini aklınızda çoğaltabilir, kan ter içinde kalabilir, yolculuğun bir an önce hayırlısıyla bitmesi için Fatiha suresini hatırınıza getirmeye uğraşabilirsiniz . Süreci yarıda kesip inebilme olasılığınız da vardır.

Asansör bir işkencedir. Bir asalak ile aynı kabini paylaşmak zorundaysanız o an kendi ayakkabılarınıza bakmaktan başka çareniz yoktur; size iyi akşamlar diyen bir tanıdığa, cevap vermekten başka seçeneğiniz de yoktur. Ya da kapıdan girdiğinizde içerdekilerin tanıdık olup olmadıklarını sezmeniz, onların pahalı ya da bir süpermarketten alınmış parfüm kokularını koklamanız gerekmektedir; en kötü ihtimalle ter koklarsınız. Asansör ömürden çalar. Asansör stres yapar. Asansör seslidir. Asansör düşündürür. Asansör yuva yıkar( o kadar da değil)
Asansör eğlencelidir.:)

18 Ocak 2011 Salı

Erasmus Kullanım Kılavuzu 2... Frengistan'a ayak basmadan önceki son viraj: VİZE

Vize başvurunuzu finalleriniz başlamadan önce yapabilmeniz, otobüs yolculukları sırasında değil, evinizin sıcak ortamında rahatça sınavlara çalışmanızı sağlar. Sizi sabah 7'de yollara düşüp, 12'ye kadar vize başvurunuzu halledip, öğleden sonra 3'teki sınavınıza yetişme çabası gibi sıkıntılardan kurtarır. Oldu ya, bir aksilik halinde vize başvurunuzun ertesi güne sarkması gibi durumlarda manevra kabiliyetinizi arttırır.

Polonya Büyükelçiliği için böyle bir durum söz konusu değil gerçi, kağıt üstünde son vize başvurusu kabul saati 12.00 olarak gözükse de, 12'den önce elçiliğin kapısında beklemeye başladıysanız, sizi içeri kabul ediyorlar. Vize sırasında tek sıkıntı, Ankara'nın ayazında 2 saat civarı ayakta dikilmek. Bu çok tatlı bir dert; eğer evraklarınız tamamsa, sıcak bir gülümseme karşılığı Polonya'dan vize almak kadar kolay bir şey yok çünkü. Pasaportunuzun dolu sayfalarının, tüm Schengen ülkelerinde geçerli Sağlık Sigorta Poliçe'nizin ilk sayfasının, gideceğiniz okuldan edindiğiniz kabul belgesinin ve kendi okulunuzun elçiliğe hitaben yazmış olduğu Erasmus öğrencisi olduğunuza ve hibe aldığınıza dair belgelerin asılları ve fotokopileri ile; daha önceden elçiliğin internet sitesinden çıktısını aldığınız D tipi vize başvuru formunu doldurmanız yeterli.. Bir de iki adet biometrik resim teslim etmeniz gerekiyor.

Polonya belli ki bu Erasmus işini milli gelire ciddi bir katkı olarak görüyor ve Erasmus öğrencilerine karşı oldukça sıcak davranıyor. Vize başvurunuz sırasında yetkili konsolosa Erasmus öğrencisiyim demeniz, sadece Polonya değil "Avrupa'ya" giriş biletinizi cebinize koyuyor. Çünkü en fazla 10 gün sonra adresinize geri gönderilen pasaportunuzun vize kısmında, "D tipi, Çok Girişli" gibi ifadeler yer alıyor. Bu, son Avrupa Konseyi kararına göre, 6 aylık Erasmus Öğrenim süreniz boyunca tüm Schengen ülkelerinde 90 gün bulunabileceğiniz anlamına geliyor. Burada sanırım önemli olan konu sigortanızın süresi; çünkü ben sonradan farkına vardığım bir dangalaklığa imza atıp, vize başvuru formuna Polonya'da bulunma süremin aralığını uçak biletlerimin tarihine göre işaretlememe karşın, (10 şubat-22 Temmuz) vizemdeki süre aralığı sigorta poliçemin tarihine göre geldi. (10 Ağustos'a kadar) Dolayısıyla sigorta poliçenizin süresini en az 6 aylık yaptırmaya bakın derim ben..

Nihayet vizeniz de elinize geçtikten sonra, 2-3 gün boyunca pasaportunuzla birlikte uyuyup sürekli vizenize bakma ihtiyacınızı da giderince, sıra yolculuk öncesi son adımlara, gerekli belgelerin AB Ofisi'ne götürülüp fotokopilerinin bırakılmasına geliyor. Şahsen bizim okul sağlık sigortamızın, Euro hesap cüzdanımızın ve pasaportumuzun birer fotokopisini istedi. Diğer okullarda sistem daha farklı işleyebilir tabii ki..

Sonrasında sıra, velinimetiniz devletinizin Erasmus öğreniminiz dolayısıyla vereceği hibe için onunla bir anlaşma yapmanıza geliyor. Başbakanın tıpkı Türk Telekom Arena'yı yaparken ve basketbolculara prim dağıtırken olduğu gibi, bizzat cebinden ödediği (!) ve gideceğiniz ülkeye göre değişen miktarlardaki hibeniz karşılığı en az 3 ay yurtdışında bulunmayı, dersleri savsaklamamayı ve belli bir not ortalamasını tutturmayı taahhüt ediyorsunuz. Söylemesi ayıp, bu rakam, örneğin Polonya için aylık 403 Euro gibi bir ücrete denk geliyor. Bu rakamın %20'si ise yurtdışında bulunmanız gereken süreyi doldurduktan sonra elinize geçmek kaydıyla sanırım TOKİ'lerin yapımında falan kullanılıyor...

Yazının 1. bölümü: Hazırlık süreci

Yararlı Linkler:

Ankara Polonya Büyükelçiliği (Yeri çok kolay Kuğulu Parkın hemen karşı köşesi, Tunalı'nın girişinde kime sorsanız gösterir)

Erasmusum.com (Erasmus yapan ya da yapacak öğrencilerin yer aldığı bir forum, hemen her konuda bir topic mevcut)

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP