25 Temmuz 2009 Cumartesi

Olay Yeri İnceleme: Travma

''çok eski zamanlarda bizim köpek bi kaza geçirmişti; araba çarpmıştı...o köpek hergün o kaza saatinde onu koyduğumuz, ellerimizle bi bebek gibi beslediğimiz odada, düz duvara tırmanıyor,derin derin ulurken;dönüyor ,dönüyor, dönüyordu....o şok, o travma hergün tekrar ediyordu....bu çok etkileyici bir durumdu, etkilenmiştim ...........bu gün kendime baktığımda, ''yaa bugün!'' demenin nasıl bi ''travma'' olduğunu anladım...tıpkı bizim o köpek gibiyim... ama benim travmam; çok, çok, hem de anlatılamaz kadar çok derin...en bigüzel derken hayatıma...en bi güzelden daha en bigüzelin olduğunu gördüm...bi şehrin bi güzel yerinde ,bi güzelle dolaşıp duruyorum...bizim köpeğin çektiği acı derinliğinde bi tebessümle.....çok coşkuluyum,coşkumdan daha coşkun özlüyorum....seni seviyorum kadın..hemde çok,''


Bedenin betona çarpmasının şiddetiyle ağzından süzülüp etrafa saçılmış kan revan kelimelerinin herbiri boylu boyunca yatıyordu; az sonra olay yeri inceleme işini bitirip ceset torbasındaki bedeni ambulansa taşırken, sabah serini betonun üzerinde tebeşirle çizilmiş bir silüet kalmıştı. Kırık dökük, eksik fazla kelimeleri toplayıp ancak yukarıdaki hale getirebildiğim cümleleri, tebeşirle çizilmiş bedenin yüreğine yerleştirmek bana düştü.

Usul bir saygıyla...

24 Temmuz 2009 Cuma

Yeni Galatasaray'ı İzlerken...



Her zamanki cafede oturuyoruz. Normalde yarısı zor dolarken, içerisi feci kalabalık. Yeni Galatasaray'ı izlemek isteyen herkes burada. Söylemesi ayıp, 3 senedir hemen hemen her akşam gidip nispeten ortalamanın üstünde adisyonlar yazdırdığımız için, büyük ekran plazma televizyonla d-smart alındı da, adı gibi arada bir yüzümüze kumsaldan hafif bir esinti'nin vurduğu mekana! Bu yüzden, her zamanki cafede her zamanki yerimize oturamıyoruz.


Biz 10 dk kadar sonra yetiştiğimizden maça, önceden bizim için yer kapan arkadaşlara soruyoruz, ''bişey kaçırdık mı?'' diye. ''Yaser'in bir kafa vuruşu var,'' diyorlar. Fazla kaale almıyoruz. Yanılmıyorsam GS'de ilk golünü Bellinzona'ya kafayla atmasına rağmen! Başka da golü yok çünkü. Biraz sonra 4-3-3 dizilişini arıyoruz sahada. Görüyoruz da: Sabri-G.Zan-Servet-H.Balta defansı, önünde M.Sarp-Ayhan-Arda ve nihayet Yaser-Baros-Serdar Eyilik... Serdar da fena değilmiş diye düşünüyoruz. Soldan yaptığı fuleli koşular (ya da takım o kadar yavaş ki, ondan bize hızlı geliyor), kaptanı Arda'ya benzeyen soğukkanlı bilekler ve cesur hareketleri. Tabi ki henüz çok ham ve kuvvetli değil ama idare eder yani. En azından Aydın gibi yerinde saymaz, ilerler diye umuyoruz.


Tam bu sıralarda Kaptan Arda - ki bandı kolunda her gördüğümde yüzüme aptalca bir mutluluk yayılıyor- ceza yayında bir iki kişiyi bakkala gönderip, mutluluğumu iki kat arttıran nefis bir pas atıyor Baros'un önüne. Gol değil ama olsun! Sıradan bir gol atsak bu kadar sevinmezdim. Bir iki dakika sonra yine kaptan (maçta onun için açılan Metin'in izinde Arda'nın peşinde pankartı da çok hoştu, belirtmeden geçemeyeceğim) bir iki çalımla, fazla denemediği uzaktan şutlarından birini atıyor. Yine gol yok; ancak Tobol kalecisinin hayatının maçı olacağı belli oluyor şimdiden.


Derken ilk yarı bitiyor. Bu da bizim için bir kritik fırsatı tabi ki. Elimizdeki veriler: Tobol, ligi başladığı için fizik olarak güçlü; ancak teknik olarak bizimle başetmesi imkansız bir takım. İlk maçta da tek pozisyon tek golleri vardı. Gerçi bizimde duran top dışında pozisyonumuz yoktu! İkinci verimiz: Takım sahaya yayılış olarak 4-3-3'ü oynamaya başlamış; ancak pas organizasyonlarında sıkıntı var. Çabuk ve ayağa pasla çıkamadığımız için yük ya Arda'ya biniyor ya da uzun topları kalabalık savunma arasında tutmaya çalışan Baros'a. Neyse daha takıma Keita-Kewell-Linderoth (umarız!) katılacak diyerek fazla üstünde durmuyoruz konunun.


İkinci yarı başlıyor. Tehlikeli bir noktadan faul kazanıyoruz- ki biz bile faul mü değil mi diye tartışıyoruz. Fakat tartışmadığımız tek konu topun başına ilk gelenin kesinlikle Sabri olacağı! Arkadaş elinden gelse sol kanadın taçlarını bile gidip kullanacak ne de olsa! Topun başında sadece o kalınca sonunda, büyük ihtimalle kaleye vuracağını düşünerek: O gol olsun daha da GS maçı izlemeyeceğim diyorum. Masadan yükselen hadi ordan lafları arasında Sabri orta yapıyor! Hem de ne orta! Yenilerden M.Sarp'a golü atmak kalıyor (biraz zor atsa da) . Sonrası malum. Sabri dışında birinin (kaptanın) kullandığı korner ve Servet'in nefis kafası... Maç bitiyor. Nonda'da 20 saniyelik oyunu için duşa gidiyor!


Maç sonunda elimizdeki veriler: Linderoth sonunda döndü, orta sahada sistemi işletebilecek bir adam. Gerçi Deco gelecekmiş!! Gerçi ben büyük ihtimalle sevgilisinin sorun çıkartacağını (!) varsayarak, Topal-Linderoth (sağlam!) - Arda- Ayhan- Barış ve M.Sarp'ın yeterli olduğunu düşünüyorum. Sürekli yapılan Barca-GS karşılaştırmalarında Iniesta'nın yeri için Arda fena gözükmedi maçta. Xavi- Pique- Alves'i ne yapacağız bilemiyorum!! Servet azmiyle dağları delmeye devam ediyor. İki maçtır topu oyuna sokma konusunda çalıştığı gözümden kaçmıyor çünkü. Bir de Uğur var. 2 sezondur özlemle beklediğim adam! Sabri soyunma odasında taktik tahtasını da hemen gidip tutuyor galiba! Rijkard iki maçtır Uğur'u oynatmıyor çünkü. Yoksa Neeskens mi demeliydim?

23 Temmuz 2009 Perşembe

YAZLIK HAYATIMIZ

Derslerin telaşı bitiyor, karneler alınıyor. Ama bu sefer de yazlığa taşınma telaşı başlıyor. Her sene mutlaka yazlığa taşınıyoruz. Ve dokuz ayın yorgunluğunu yazlığa taşınınca atmaya fırsat buluyoruz.

Biz yazlığa taşınınca Tırtıl’da kışlıktan yazlığa geliyor. Önce temizlik yapılıyor, sonra ise kıyafetler ve eşyalar taşınıyor. Ehh…Taşınma telaşı bitiyor. Şimdi ise havuzu kurma vakti… Havuz kuruluyor. Ancak Tırtıl, ben, Mussano ve abim havuza girmek için 36 saat beklememiz gerekiyor. Bu da işin cilvesi. Havuz dolmuş ve ilk siftahı kimin yapacağı konuşuluyordu. Tırtıl ben yapacağım dese de, erken kalkmasına rağmen tek başına girmek istemediğinden, bu işi ben üstlenmiştim. Abim ve Mussano gece geç yatıp öğleden sonra kalktığı için, gene ilk girenler Tırtıl ve ben olmuştuk.

Şimdi de Bitsy’i tıraşa götürmek için gönüllüler aranıyordu. Neyse ki Annemin halası Necla Hala Samsun’a geldi ve Bitsy’i tıraşa götürmek için gönüllü oldu. Ama yanında beni ve Mussano’yu gönüllü kabul etmişti. Bitsy’ yi veterinere bıraktık ve çıktık. Çıkarken, annemin telefon numarasını bıraktık. Bitsy uyanınca onu annem alacaktı. Bitsy’ nin tıraşı bitmişti. Annem Bitsy’ yi aldı, ama kuyruğundaki püskül herkesin dikkatini çekti, ama yapacak bir şey yoktu. Sonunda bütün işler bitmiş ve ev halkı düzene girmişti. Her gün sabahları kahvaltıdan sonra herkes bilgisayarını açıyor, dayım yazı yazıyor bizlerse oyun oynuyoruz. Öğlen sıcağı geçince mayolar giyiliyor ve havuza giriliyor. Ancak havuzdayken herkes bağrışıyor birbirini deniz yataklarından atıyor (özellikle Tırtıl ve abim bunu çok yapıyor). Ben onların bağrış ve çağrışından sıkılıp (genellikle abim havuzda olunca) hemen dışarı çıkıyorum. Kurulanıyor ve çardağın altındaki koltuklara oturuyorum; ancak, Mussano’nun ‘‘kitap mı okuyon sen’’ lafına gıcık olup üst katta bilgisayarımın başına oturuyorum. Akşam üstüne kadar Tırtıl ile mutlaka tartışıyorum. Hem de kaç kere… Akşam üstü Tırtıl ile bisikletlerimizi çıkartıp tur atmaya başlıyoruz ve kırmızı ışıklar falan koyup oyun oynuyoruz. Akşama doğru acıkıyoruz ama annemin yemek hazırlıyorum demesiyle yapacak hiçbir şeyimiz kalmıyor. Son çaremiz yemek vaktini beklemek oluyor.

Hava kararıyor. Yemek yiyoruz. Bazen yemekten sonra havuza giriyorum ama üşendiğim tek şey havuzdan çıktıktan sonra duş almak oluyor. Daha sonra ya çardağın altında oturuyoruz, ya da yukarı çıkıp monopoly veya bilgisayar oynuyoruz. Monopoly’de abimle ortak olmazsak eğer kesinlikle herkes batıyor. Ve abimde bunu fırsat bilerek, kaybeden toplasın diyip işin içinden sıyrılıyor. Eh biz de bir şey diyemiyoruz. Gece oluyor. Abimler sahile gidiyor. Tırtıl yatıyor. Ben de alt kata inip kitap okuduktan sonra uyuyorum.



İŞTE YAZLIKTAKİ HAYATIMIZ BÖYLE



Yazan: Naz ÖZSAMSUN

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP