Bu sabah, bayram tatiline gelen oğlanı yolculamak için almaya gittiğimde, doğal olarak kırmızı ışıkta beklerken arabanın önünden geçen kızla da karşılaştık. Dün oğlana aldığımız botları beğenip beğenmediğini sordum, seni bile beğendim ki diye sokuşturdu.
Bu halleri seviyorum.
Oğlanı sabah erken yolculadığım için mesainin başlamasıyla halledebileceğim işlere kadarki vakti bir parkta oturup poğaçaları kuşlarla paylaşarak geçirdim. O esnada kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kızla bir öfkeye teslim ettik her şeyi anından bu zamana geçen 4,5 yıldaki izlerime baktım. Dört yıl önce ona uzunca bir mektup yazmıştım. Hatta çok sevdiğimiz bir otelin kış bahçesinde oturmuş piyano dinleyip bir şeyler içerken, kendisinin okumayacağından adım gibi emin olduğum mektubun önemli bölümlerini ben okumuştum ona...
Çok espri yapmıştık çok da gülmüştük. Hatta sen rahat durmazsın şimdi demesine o deftere bir imza atıp bir söz verdim; seninle el sıkışıp birbirimize teşekkür edip bitti demeden hiç bir şey yok demiştim.
O mektupta yazdıklarıma ve o zamanda hissetiklerime baktım bu gün... Bazen zamana not düşmek güzelmiş, insan nelerin değiştiğini de farkediyor. Neleri öngördüğünü, bunların ne kadarının gerçekleştiğini de... Hayatla bu anlamda oynamayı seviyorum. Ve sanırım elimdeki dataları doğru değerlendirip öngördüklerimin gerçekleşmiş hallerinden ''ben bildim ya!'' keyfi de alıyorum.
Zamanı eskimiş mektubun satır aralarından; noktasına virgülüne dokunmadan!..
Hayatımdan onca kadın geçmiş olmasına rağmen her birinde hayal ettiğim sevgilinin izlerini arıyordum. Her birinde de bir şeyler buluyordum. Her insan gibi benim kafamda da bazen bir roman kahramanından bazen bir film karakterinden bazen hayatın tam göbeğinden alınmış kadın imgeleri vardı. Bunların tümünden de aklımın oluşturduğu bir sevgili imajı. Ve her sevgilide hissettiklerimin çok derinlere işlemediğini biliyordum. Yalnızca samimiyetle, her birinin bir takım özelliklerinin ruhumun bir yanına hitap ettiğini bilerek seviyordum. Bu yüzden onlara ‘’seni seviyorum’’ demelerim bile aslında hayal ettiğim sevgiliyeydi.
Kendime de o yer için bir tek hak tanımıştım. Ve orayı sen aldın. Duygu anlamında baktığında da bundan hiç pişman olmadım. Ve senden ayrılsam bile, seni kalbimin bir yerine saklayacağım, orada duracaksın. Ve hayatıma başka kadınlar girecek. Ama bu kez onlarla arama giren bir gerçek olacak, hep mukayese edeceğim. Elbette onları da seveceğim; onlara da dokunacağım; belki daha çok konuşacak, daha çok seveceğim;
Ve onlarla da bir deniz esintisi yüzlerimizi okşarken, çıplak ayak kumlara oturmuş; kalbimizde ter basmış bir sevda, ateşli bir sevişmeye giden yolda yıldızlar mum olmuş, deniz en güzel bestesini bize çalarken, mahrem şeylerin titrek ve sessiz tonunda bir kitap üzerinden hayata dair ve ruhumuz vücutlarımızın tüm kıvrımlarına dokunarak konuşacağız.
Bazen bir sinema salonunda birbirimizin sıcağına sarılmış, bir aşk filminin her karesinin kendi ruhumuzda açtığı ufuklara teslim,aynı patlamış mısırı aynı kola ile pay edeceğiz... Sinemadan çıkıp, soğuğun bizi hala sinema koltuğunda kalmış sıcaklıktan uyandırmasına izin vermeden, ama yinede üşümüş ve sokulgan adımlarla, çocuk uykusundaki sokaklarda sevdalı sevdalı yürüyerek eve gidip;gecenin sessiz aydınlığında birbirinin notalarına dokunarak yaratılan müziğin ve şarabın eşliğinde, geceyi gündüze döndüreceğiz.
Bazen dışarıda lapa lapa kar yağarken sıcacık bir tren kompartımanından; akıp giden zamana...çağıl çağıl derelere... her geçilen evdeki hayat öykülerine... durulan her istasyon binasının muhteşem yalnızlığına... karın üstünde umursamaz bir neşeyle boğuşan köpek yavrularına... bir köy okulunun önünden geçerken; her biri, bir evin neşesi, mavi önlüklü beyaz yakalı köy yüzlü kurbağalara... Bir dağın yamacından evini yuvaya döndürecek odunları, eşeğinin sırtına yüklemiş götüren babaya… Bir önceki istasyonda binen kadının ineklerinin sütünü satıp elde ettiği parayla aldığı Pazaryeri gofretlerine...
Babanın yaktığı odunlarla ısınacak, köy yüzlü kurbağaların okuldan dönmesiyle neşelenecek, sonraki istasyonda gofretlerin yanında dumanı üstünde ekmeklerle inen badem gözlü kadının sofrasıyla yuva olacak metruk evlere bakıp; aynı ruh hallerini ve bunun sessizliğini paylaşan insanlar gibi eski kente gideceğiz...Orada geçmiş hayatlarımızın izleri üzerinden derin sohbetler edeceğiz;her bir tarihi mekânı dolaşarak…Ben anlatacağım onlar dinleyecekler,onlar anlatacak ben dinleyeceğim.
Onları pirler parkındaki türbenin önünde konuştuğunda sesini sana geri döndüren bölmeye götüreceğim.Sonra parkın yamacından eski kente bakıp,bu geri dönüşün felsefesi üzerine zamanın nasıl geçtiğini bilmeden; taki havanın karardığını fark edene kadar sohbet edeceğiz.Sonra otele dönmüş eski bir konağın lokantasında yemek yiyeceğiz,şarap içerek.Sonra belki????
Bütün bunlar yaşanırken, onlar belki hayal etmedikleri kadar mutlu olacaklar.Belki kral mezarlarına ve onların bulunduğu kayalıkların üzerinden geçen tren raylarına bakan odada, gecenin dilsiz aydınlığında, bir otel müziği eşliğinde sigara içerken, onlar başlarıyla göğsüme sığınmış mutlu ve sessizce düşünürken. Ben senden öncesinde hissettiklerim gibi bile olmayan, içinde hep aynı kişiyi arayan keşkelerle dolu; burnumun ucundaki, belki de hayatının mutlu anlarını yaşayan, ne renk olduğunu bile fark etmediğim saçların kokusunu bile hissetmeden, beraber olduğum insana haksızlığında kafa karışıklığıyla, kalbimde bir sızı seni düşünüyor olacağım.
Hayatımdaki her şeyi bildiğim gibi bunu da biliyorum. Ve ben inatçı bir cesaretle ihtimalleri zorluyorum.
O gün bunları düşünüp yazarken; sonra neler olmuş?
Exeri Gelin - Bölüm 3
3 saat önce