11 Nisan 2012 Çarşamba

Çok Anlatılmış Ama Yazılamamış Bir Eylül Hikâyesi

Eğer  bir sebep olmasa bu hikâye bir mailde yazıya dönüşemeyecek ve asla akıp da giden zamanda bir not olamayacaktı. 
Çok teşekkürler ve iyi ki !

O gün 12 Eylül 1980'di. Yaşananlar 11 Eylül'de olsa çok rahatlıkla yazabilirdim. Ama bu konuyu ne zaman yazmaya kalksam bir kılçık gelip takılıyor boğazıma... vicdan yapıyorum; tıpkı blogda satır aralarına sıkışmış, "Mussano ailenin yeni kuşağının ilk çocuğu olarak dünyaya geldiğinde bizim odada koca bir aile şakırdarken, yan odadaki doğumun ölü olduğu haberi sus pus etmişti hepimizi... kendi sevincimizi bırakıp oradaki hüznü paylaşmıştık" anındaki gibi .

Ne gariptir ki eğitimini Amerika'da yapma kararı almış ben, üstelik aile de onaylamışken, ama aileye bir çalım atma fikrini de kafama koymuşken; "her babası ticaretle uğraşan çocuğun yazgısı mı desem, ya da hiç tevazu göstermeden yetenekli bir çocuk olmam nedeniyle en amcamın ben üzerindeki hayalleri mi desem" arasında sıkışmış da biri olarak- onlara "ekonomi okuyacağım" dememe rağmen- televizyoncu, özellikle yapımcı/yönetmen eğitimi almak fikrimi kesinleştirmiştim.

Matematik dersleri ile başım belada olmasına rağmen hayatın matematiği konusunda -öngörülerim açısından- epey de başarılıydım. Yani babamın erken ölebileceği aklıma düşmüştü ve bunu değişik sohbetler esnasında arkadaşlarımla paylaşıyordum. İşte bu nedenle askere gidip dönüşte Amerika'ya gitme fikrini doğru bulmuş ve askere gitmeye karar vermiştim. Bu gezi de iki ay sonra gitmem gereken birliğime teslim olmadan önce yaptığım bir geziydi. Askerlik dönüşü de Amerika'ya gitmeden önce yine bu gezide birlikte olduğumuz "en arkadaşımla" bir Avrupa turu planlamıştık.



Ben o gün orada hayatımın en güzel, en anlatılası günlerinden birini yaşarken, benim arkadaşlarım bir bir tutuklanıyordu. Ben onların arasında değildim. Çünkü önemli makamlarda olan yakınlarım tarafından kollanmıştım. Ne garip bir tecellidir ki gittiğim birlik  bölgenin en önemli ve  bölgedeki tüm birliklerin emrinde oldukları koca bir tugaydı. Orada ülke tarihinin en önemli davalarından birinin sanıkları yatmaktaydı, tüm soruşturmalar orada yapılmaktaydı. Tabii ki mahkemelerde... 

Nöbet günlerimden birinde, bir gecenin bir yarısında Harekat Merkezine girdiğimde duvardaki listede -ki bir örgüt şemasıydı bu- arkadaşlarımın adını görmek, bu çocukların daha liseyi henüz bitirmiş, kimi bitirmemiş bile çocuklar olduğunu, üstelik de örgüt adı olarak kullanılan adla bu çocukların uzak yakın ilişkisi olmadığını  ve an itibariyle neler yaşadıklarını bilmek hep acıtmıştır beni... hele bir Semih kısmı vardır ki, en çok yarayı ondan alırım.

10- 11 Eylül geceleri 19-20 yaşlarındaki iki genç Marmaris'tedirler, Kuşadası'ndan çıkarken rastlaştıkları bir doktor çiftin çocukları da onlarla takılmaya başlamıştır oradan beri. Ve aileyle Bodrum'dan beri aynı mekânlarda konaklamaktadırlar ama onlar gecelere aktıkları için o çocuk da onlarla gelmektedir. Çocuk dediğimiz de 17 yaşlarındadır.

Bu ekip 10 Eylül günü her gittikleri yerde yaptıkları gibi barlar sokağının bir başından girip, hiçbir barın hatırı kalmasın diyerek öte baştan çıkmaktadırlar. Ama o gün bir barda takılı kalırlar. Barın arkasındaki kadın çok güzeldir. İsveçlidir ve bir Türkle evlidir. Garip bir şekilde de bu satırların yazarının İsveçli Penfriend'ine benzemektedir. Çok ahbap olurlar, iyi çocuklardır ve kolay iletişim kurabilmektedirler.

11 Eylül

Kadına bir hediye alıp o gece sadece o bara giderler, barda çalışan ODTÜ'lü bir genç de vardır. Onu da ihmal etmezler.  İçmeler mevkinde bir diskotek görmüşlerdir ve oraya gitmeye çoktan karar vermişlerdir. Bir süre sonra bu isteklerini bardaki kadınla paylaşırlar, Christina oraya gittiklerinde kendi adını vermelerini söyler.  Vedalaşıp giderler ve ne tesadüftür ki diskoya girdikleri anda  Another Brick In The Wall çalmaktadır, pistte yukarıdan aşağıya bembeyaz, tek parça pantolon bluz giymiş siyahi bir gay, tek başına dans etmektedir. Şu tepelerdeki mor lambaların yeni çıktığı, buralarda henüz olmadığı zamanlardır. Nefis bir gece yaşamışlardır.

Bu lezzetle Marmaris'e dönerler ve bir işkembeciye girerler. Çıktıklarında arabalarının başında biri epey iri yarı iki genç adam durmaktadır. En arkadaşı Buraneros'a döner der ki: "Olum seni burada buldular". Buraneros da der ki "Yapılacak bir şey yok, soldaki benim". Aslında şakalaşıyorlardır. Ve zaten onlar da oraya çalışmaya gelmiş Termeli çocuklardır. 55 plakalı arabayı görünce hasret gidermek için beklemişlerdir.

Gelinir ve yatılır.

12 Eylül

Sabah askeri bir cip sokağa çıkma yasağı dahil pek çok yasağı bildiren anonslarla geçmektedir, hemen denizin dibindeki toprak yoldan. Buraneros dışarı çıkar arabanın radyosunu açar ve darbe olduğunu, ikinci bir emre kadar bulundukları yeri terk edemeyeceklerini, içki satışının yasak olduğunu öğrenir. Kaldıkları yere döner ve en arkadaşına "ihtilal olmuş," der. "Sizinkiler mi yapmış?"tır gelen cevap.

O gün için planları daha aşağı doğru inmek Mersin'den de Kıbrıs'a geçmektir. Ama anlaşılmıştır ki tatil bitmiştir.

Gün içi dışarı çıkamayan çocuklar kağıt oynamaya karar verirler. Yan tarafta kalan iki kızı fark etmişlerdir aslında; ama zaten onlar erkenden çıkıp gece geç vakitte dönmektedirler, dolayısıyla o kızların bir önemi olmamıştır onlar için.

Bu kez mecburen kızlarla konuşma ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu türden işlerin sorumlusu da Buraneros'tur. Kızlara yanaşır oyun kağıtları olup olmadığını sorar. Olmadığını söylerler ama yandaki bir evi tarif ederler. İhtiyaç duyduklarında oradan almaktadır onlar da...Buraneros gider ve o evden kağıtları rica eder. Kağıtlarla döner. İki kişilerdir ve üçüncü zaten "küçüktür",  kızlar da iki kişidir zaten. Buraneros kızlara "Birlikte oynayalım mı?" teklifini yapmak üzere dışarı çıktığında kız sayısının üç olduğunu görür. Yine teklifini yapar ve kızlar da kabul ederler. Buraneros Berrak'la, en arkadaşı da Leyla ile eş olur ve pişti oynamaya başlarlar. Laflar lafları açar, oyun biter sohbet başlar.

Leyla Berlin Üniversitesi'nde okumakta olan bir  kızdır ve Kürttür. Berrak oraya babasıyla gelmiştir. Orada tanışmışlardır. Maria ki Ria diye kısaltılmıştır adı, Leyla'nın üniversiteden arkadaşıdır. O gün Buraneros'la Berrak arasında İstanbul'da buluşmanın planları da yapılmıştır; özellikle o günlerde popüler olan bir mekâna gitmek için... Ve Berrak'ın dahili numarası 55' dir.  Amerika'dan yeni dönmüştür ve önemli bir şirkette çalışmaktadır.

Kızlar ortak kullanılan dolaptaki şarapları fark etmiş ve kendi aralarında "a aa biri şarap alabilmiş" diye konuşmuşlardır. Hayata zaten antenleri açık olan Buraneros da bunu duymuştur. O şarap aslında dışarı çıkma yasağı olduğu için duvardan duvara atlanarak ulaşılan bir restorandan gidip de alınmıştır.

O günün akşamı

Avlu tabir edebileceğimiz bir yerde, o mekânda kalan sakinler yazlık sinema tadında sıralanmışlardır televizyonun karşısında... Netekim Paşa da konuşmaktadır siyah beyaz camda. Hemen onların sağ tarafında da biri 24 diğer ikisi 22 yaşlarındaki üç genç kız ve 19-20-17 yaşlarında 3 genç erkek oturmaktadır bir masanın etrafında... Şarap içilecektir de nasıl olacaktır bu. Sorun Berrak'ın babasıdır. Ondan çekinilmektedir ve gecenin önemi dolayısıyla diğer insanlara da ayıp olmasın endişesi vardır.

Biraz sonra masaya bir demlik, bir çaydanlık, çay kaşıkları, şeker ve çay bardakları gelir. Çözümü Ria üretmiştir. Acayip gülünür ve şaraplar keyifle içilir. Kızlar denize girmeyi teklif ederler gecenin bir yarısında, denize girmek için yolun ötesine geçmek gerekir, sokağa çıkmak yasaktır ya! Oğlanlar korkarlar, ailelerine ulaşamamışlardır ve karşılıklı endişelerin ne boyutta olabileceğini tahmin etmektedirler.

Gecenin finali duygu doludur.

Çocuklar sabah yola çıkabilmek için gerekli olan izin kağıtlarını alıp Ankara'ya varmak zorundadırlar, çünkü beşten sonra sokağa çıkma yasağı vardır. Aslında o gün, özellikle Leyla ile enfes siyasi tartışmalar yapmış, pek çok ülke üzerinden şahane şeyler konuşmuşlardır. Bugün Buraneros o gün söylediği pek çok şeyin gerçekleşmiş haline tebessüm etmektedir.

Ve o gün, onların geldiği yöne devam etmeyi planlayan kızların yarım kalan tatillerini tamamlamak adına, geliş yönünde topladıkları tüm kartpostal ve hediyelik eşyaları kızlara verirler. Kızlar da onların gidemeyecekleri ama kendilerinin geldikleri yönde topladıklarını. Aslında 1982 yılında yapılacak Avrupa turunu birlikte yapmak üzere anlaşmışlardır. Üstelik Dünya Kupası İspanya'dadır. Ama kader ağlarını örmüştür ve Buraneros da zaten buna hazırdır.


Buraneros bu satırları yazdığı mailin içine şunları da yazar :

Sevgili İyi ki Varsınız,

Size ne kadar teşekkür etsem azdır, evet belki de sizi yordum. Ama inanın bunu çok daha uzatabilirdim. Ve emin olun buraya anlatmasam bu konu üzerinde en ufak bir notum bile olamazdı. Bu hikâye uzantıları ve kesişmeleri ile birlikte bir roman bile olabilir. Mesela Kenan Evren ile yolların  iki farklı kesişmesi vardır. Artık onlar da henüz imalatta olan bira bardaklarının imalatları bitip de ulaşacakları mekâna kalsın.

Görüşmek üzere,
Sevgilerimle

Buraneros



Devam yazısı Netekim Yazmalıydım


4 yorum:

  1. Ben boşuna sevmiyorum burayı ve seni ben de derim ki bu hikayenin mutlaka devamı olmalı , yazılmalı ve okunmalı ve eklemeliyim iyiki..

    YanıtlaSil
  2. Daha önce de bu konuda yazmıştınız hatırlıyorum. En azından linkini ekleseydiniz yazının altına. Yazmalı,tarihe not düşmeli değil mi dostum.
    Ben de yazmak istiyorum bendeki etkilerini...

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Ateş,

    Aynı fikirdeyim ama bakalım ne zaman yazacağız artık, biliyorsun ki bende seni çok seviyorum ve geçenlerde kulakların çınladıysa bil ki sebebi benim:))

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Aysema, Sevgili Dost;

    Benzer yazılar aynı etikette olduğu için altlarında çıkıyor diye link vermedim ama haklısınız bu tür yazıları bir şekilde birbirlerine bağlamalıyım, tembellikten ve ihmalkarlıktan sıyrılabildiğim ilk fırsatta:))

    Kesinlikle tarihe not düşmeli...

    Ben gerçek tarihin, ufak ama gerçek hikayelerle oluşabileceğine ciddi anlamda inandım artık. Çünkü öyle insanlar var ki, başkalarının anılarını alıp kendi kanaatleri doğrultusunda şekillendirerek, tümüyle ticari öncelikleriyle yazıyorlar ve insanlar bu dolaylı ve biçimlendirilmiş anlatımlar yüzünden yanlış kitaplardan yanlış bilgiler alıyorlar.


    O yüzden yazmaya devam Sevgili Dostum:))

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP