22 Ocakbaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Ocakbaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2024 Salı

Dün Akşamüstü

22 Ocakbaşı'nda buluşmak üzere sözleşiyoruz. Duş, traş işlerini halledip kotumu çekiyor, polo yaka tişörtümü giyip evden çıkıyorum. Buluşma saati 17:30. Zamanı öneren ben ama verilen saatten önce mekâna gelen ve arayan da ben, çünkü kararlaştırılan saati unutmuş durumdayım. Gerçi çok önemli bir şaşma değil ama şaşırmışım işte. O ara telefonlaşıyoruz ve daha önce kanka ve kardeşlerle oturduğumuz masa konusunda mutabakata varıyoruz. Hemen o masaya geçiyorum. Mekân şimdilik sakin, saat 17:30 olsa da gündüz rakısı kategorisine selam çakabiliriz. Yaklaşık 10 gün olmuş uzak kalalı ki mekâna ikinci gelişimiz. Hem kızdım hem geldim yani.


Servis açtırmıyorum, enn sevdiğim kadını bekliyorum. Ve biraz sonra bahçe kapısından içeri süzülüyor. Üzerinde enfes, beyaz ve mavi tonlarına sahip bir elbise var. Dekoltesi hımmm dedirtiyor. Âlâ bir seyir alanı bana. Öpüşüyoruz ve karşılıklı oturuyoruz. Meze tepsisi geliyor, seçimi ona bırakıyorum. Dört çeşit meze masada ve hepsi de yaz tadında. O halde gelsin 50'lik Yeni Rakı. Aslında ufaktan mı başlasaydık diyesim var ama işi battı balık yan gidere bağlıyorum. İkimiz için de evlerimiz güzergâhına uygun bir noktadayız.

Üstelik adeta bir seyir terasındayım. Keyifli bir akşam, sohbet başını alıp gidiyor ve muhtemelen 5 saati aşacağız. Bu kez geri dönüş için sıkıntı yok. Olsa mıydı acaba?


Nerelerden girip nerelerden çıkıyoruz konulara. Eski ve artık olmayan çok kıymetli lokantalarımızın üzerlerinden geçerek zamana bir çalım atıyoruz. O Yunan Adaları'na gidecek, pasaportu yeşil, benimse işlemler gözümde büyüyor ki bu konuyu hiç açmıyoruz, gerçi Zafer sen gelmeden vizeyi hallederiz demişti ama henüz bir ses yok. Bir terslik olmazsa ben Çanakkale'ye selam çakma fikrindeyim, bunu onun adalar dönüşüne denk getirmeyi planlıyorum. Bunların hiçbirini masada konuşmuyoruz. Fakat söz konusu İstanbul olunca tam anlamıyla damardan giriyoruz. Kalacağımız yer cepte, iki farklı yer tercihimiz de olabilir, gerçi daha zaman var ve bu süreçte bir netliğe de varabiliriz sanki.


Sanırım 5 saati yine geçiyoruz, mezelerin ve 50'liğin dibi görülmek üzere, sallantı olabilir mi, sanırım olmaz. O halde rot ayarına da gerek yok. Ödemeyi yaptık ve dışarıdayız, muhabbet hâlâ süper. Bir sarmaş, bir dolaş, bir sallanış yürüyoruz. Mekânlar yükünü almış kordon boyu canlı, biz şimdi coğrafyanın o bölümünden ve müzik seslerinden sıyrılıyoruz. İlk hedef otobüs durağı da eylemlerimize bakınca bir yandan hoşluklarına seviniyor bir yandan otobüsü kaçırma endişesi bünyeyi meraklandırıyor. Bir de muzırlıklar var tabii ki, 16'lık çocuklara nal toplatırlar. Güle oynaya, öpe sarıla durağa vardık, o halde tadını çıkarmaya devam... Bizden başka kimse yok, ne güzel, bunu değerlendiririz! Otobüs geliyor ama sanki bizim durakta olduğumuzu biliyormuş da bize zaman vermek için epeyi geç geliyor, benim dönüşüm zaten yürümelik, şimdi ayrılık vakti, bir kez daha sarıldık öpüştük vedalaştık el sallaştık, gidince ara beni dedik.

Sahilden yürüyorum. Ortalık hâlâ canlı, mekânlardan dışarı sarkan müzik sesleri. Kumsala atılmış açılır kapanır sandalyeler, gündemin sıkıntılarından nefes almakta olan insan kalabalıkları ve gece hâlâ canlı. Keyifli yürüyorum. Gecenin bıraktığı izlere gülümsüyorum. Tadı damağımda ve anlar zihnim sinemasının projeksiyonu ile perdeme akıyor; keyiften bir kez daha ölüyor, muzırlıklara tepetaklak gülüyorum. Ve ben bu kadını sanki her geçen gün üzerine koyarak seviyorum, şu an akşamdan, geceden ve otobüs durağından fotoğraf kareleri geçiyor zihnimin beyaz perdesinden. Eve iyice yaklaşıyorum, yüzümde enfes bir gülümseme yine ve güzel kadın izleri, aklıma Nazan Öncel'in enfes şarkısı düşüyor, onu bir bölümünü eve kadar bir dua gibi tekrarlayarak yürüyorum...


29 Temmuz 2024 Pazartesi

Kıskanılası Bir Yaz Akşamı-2

Yazının içeriği yazanın geçmişle kurduğu bağ ve bundan hoşnut olduğu kişisel, eski moda, duygusal ve gelenekçi tavrı üzerindendir...

*

Ve sonra blogundaki yorumuma cevap kısmında gördüğüm "Siz arabadan indikten sonra Arya, ilk anda şaşırmıştım ama düşününce keşke bizimle gelseydi gerçekten Ankara'ya, gidene dek sohbet ederdik" dedi, cümlesi fazlası ile gülümsetiyor beni..." sözcükleri ile sonlanmıştı yazının birinci bölümü.

Sonrasında sayılı gün çabuk geçer önermesi gerçekliğini bir kez daha gösteriyor ve biz kardeşlerimiz ve kankamızla onların seyahat dönüşlerinde bir kez daha buluşuyoruz.

Elbette bir rakı masası!

Onlar arkadaşlarının önerdiği bir ciğerciden söz ediyorlar, ben ilk seferde anlamıyorum ama sonra çok nadir gittiğim ve çok uzun zamandır da gitmediğim ve gitmeyeceğim -alkolsüz ve kebapçı- mekânı hatırlıyor, bunu enn sevdiğim kadınla paylaşıyorken de o başka bir yeri öneriyor. Garip ki bu da bilmediğim, aslında komşusu mekân favorilerimizden olmasına rağmen görmediğim, daha doğrusu dikkatimi hiç çekmemiş bir yer. 22 Ocakbaşı.

An itibariyle enn sevdiğim kadının lojmanı ile benim ev arasında bir nokta, aynı zamanda kardeşlerimizin oteline de yürüme mesafesinde ve denizin kıyısında.
 
Bana uyar.

Durumu kardeşlere de bildiriyorum.

Sonuçta buluşuyoruz, kardeşler ve kankam önce varmışlar doğal olarak. Benden az sonra da enn sevdiğim kadın geliyor. Hoş geldiniz sarılıp öpüşmeleri... ve donansın o halde masa...

O arada masayla ilgili ve ekranları takip eden garsonu ekran başındayken masadan kalkıp yakalıyorum, altını çize çize benim dışımda kimseden ödeme almayacaksın diyorum. O kızkardeşi kastederek hanımefendinin tembihlediğini söylüyor, bense diyorum ki onlar bizim kardeşlerimiz, dolayısı ile ben ne diyorsam o.

Görünüşte mutabıkız.

Mekân çok hoş. Meze repartuarı geniş. Bizim listemizde bir yer verebilir, tekrar gelebiliriz mekâna diye aklımdan geçiriyorum.

Ortam, dolayısı ile bizim masa çok keyifli, kankam benim sağ yanımda ve kendi dünyasında; sohbet tavan, sofra güzel, mevzular derin, ve her şey yolunda...

Saatler içinde ve kelimelerimiz akarken bir 50'lik ve bir 35'lik devrilmiş vaziyette. Zaman şiir gibi akmış. Akşamın serini henüz kendini göstermemiş, keyiflerimiz tavanda, sohbet tadından yenmemiş. Onlar sabah yola gidecekler ve ben kasanın önündeyim. Hesapta ödemeyi yapacağım! Hesap ödendi diyor şahıs. Keyfim kaçıyor ama bunu masaya çaktırmayacağım elbette... Ben sana ne dedim diyorum, o da diyor ki çok ısrar ettiler.

Çıkıyoruz mekândan, dünyam ters dönmüş durumda. Çocuklara teşekkür ettik mi diye soruyorum enn sevdiğim kadına çünkü durum kafama takılmış ve mekânın ipini de çekmiş vaziyetteyim. Öncesinde onlara otelin köşesinde sarılıp öpüşüp iyi yolculuklar diliyoruz ve kankam, adı muhteşem Arya, çok kelam edemesek de masada, o kendi dünyasında takılsa da sarılıp vedalaştığımız an muhteşem. Aramızda şahane bir duygu köprüsü var ve bunun kelimelere ihtiyacı yok.

Şimdi trenin durağındayız. Son tren gelecek.

Ve dönüş treni yok.

Enn sevdiğim kadını trene bindirip ben geri döneceğim. O ara görünüyor tren ve duruyor. Bir el beni çekiyor. Son tren!

Dönerim diyorum, olmazsa kardeşi ararım alır beni diyorum. Ancak elimdeki kelepçeyi sökemiyorum. Sabaha kadar uyumuyorum, o uyuyor. B.'de uyumuyor. Benedic yani. Benim kafa hâlâ son anda. Sabah oluyor. Karşımda mini kot şortu ve enfes bacakları ile enfes bir kadın, birazdan işe gidecek. Kapıdayım. İçgüdülerimi ve içtenliğimi kontrol edebilme şansım yok. Hayatımın en güzel vedalaşma anlarından biri daha. Ayaklarım yerden kesik bir süre ve sonunda yere basıyorlar ve uçar adımlarla istasyondayım.

Lakin garsonun yaptığını, ona yapılan baskılara rağmen silebilmiş değilim. Bir yazı yazmak içimden gelmiyor bir türlü, sert olacağını biliyorum. Taa ki dün bu hissiyatımı enn sevdiğim kadınla paylaşana ve ondan aldığım geri dönüşe kadar.

Biraz eski kafalı mıyım yoksa ben, diye düşünüyor ve çocukluk yıllarımın gözlemlerimle bana kattıklarına, mekânlarına, işletmecilik anlayışlarına, kolalı beyaz peçetelerine bir kez daha iyi ki diyorum.

Ve gerçekten ama gerçekten çok keyifli, sohbetli o masa için kardeşlerimize çok teşekkür ediyor, bi tanecik kankamın da yanaklarından öpüyorum.

Görecek günler var daha:)

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP