Haruki Murakami okumak, beni son zamanlarda rahatlatan en önemli etkinliklerden biri. Bunu artık tamamen kabullendim. Benim için bulaşık yıkamak; ya da okuldan eve yürümek gibi sürekli yaptığım ve olağanlığından dolayı beni dindiren bir eylem oldu sanki. Onun kitaplarını okurken, kahramanlardan biri oturup midesine bir bira indirdiğinde, suyu çekilmiş bir kuyunun dibine kendine son derece normal gözüken bir nedenden dolayı inip günlerce orada oturduğunda ya da yüzünde ansızın beliren bir lekeyle ve bu leke yüzünden sokakta ona dikilen gözlerle başetmek zorunda kaldığında, Dünya üzerinde hemen her noktada aynı varlığın hüküm sürdüğünü anlıyorum: İnsan yaşamı!
Zemberekkuşu'nun Güncesi'ni de, yüklü fiyatına rağmen yine kafamı toparlamak ve düşünmek istediğim bir dönemde aldım. Tıpkı Sahilde Kafka gibi.. Sahilde Kafka bende derin izler bırakan bir kitaptı, beraberinde çok sayıda soru işaretiyle beraber. Zemberekkuşu'nun Güncesi ise ona göre daha rahat bir kitap, ya da bana öyle geldi. Parçaları birbirine oturtmakta çok fazla zorluk çekmiyorsunuz. Ama bununda bir ön şartı var.
Murakami, Zemberekkuşu'nun kanatları altında sizi Akdeniz'den Sibirya'ya, 2.Dünya Savaşı yıllarının acımasızlıklarından, günümüzün politik-sosyal acımasızlıklarına, birbirinden farklı alemlerde insanların (ve hatta hayvanların) başlarından geçen birbirinden garip olaylar aracılığıyla gezdiriyor. Bunu yaparken de, geçen her bir olaydan istisnasız keyif almanızı sağlıyor.
Parçaları kitabı bitirdikten sonra birleştirmeye çalışmak en iyisi, çünkü aksi takdirde yaratacağınız sürekli bir "Acaba tüm bu alakasız gibi gözüken olaylar ve insanların yolu ne zaman kesişecek?" beklentisi sayfalardan alacağınız hazzı örseleyebilir. Zaten kendinizi zorlamanıza hiç gerek bırakmadan, kendiliğinden gözünüzün önünde canlanacak sahneler size önemli kapılar açacak. Somut ve soyut ögeler yine bir arada ve bu ikisi bazen birbirine karışacak. Doğru ille de gerçek değildir ve gerçek de belki tek doğru değildir.Daha önce hiç Murakami okumadıysanız, başlamanız gereken kitap kesinlikle budur. Keyifli okumalar!...
Zemberekkuşu'nun Güncesi'ni de, yüklü fiyatına rağmen yine kafamı toparlamak ve düşünmek istediğim bir dönemde aldım. Tıpkı Sahilde Kafka gibi.. Sahilde Kafka bende derin izler bırakan bir kitaptı, beraberinde çok sayıda soru işaretiyle beraber. Zemberekkuşu'nun Güncesi ise ona göre daha rahat bir kitap, ya da bana öyle geldi. Parçaları birbirine oturtmakta çok fazla zorluk çekmiyorsunuz. Ama bununda bir ön şartı var.
Murakami, Zemberekkuşu'nun kanatları altında sizi Akdeniz'den Sibirya'ya, 2.Dünya Savaşı yıllarının acımasızlıklarından, günümüzün politik-sosyal acımasızlıklarına, birbirinden farklı alemlerde insanların (ve hatta hayvanların) başlarından geçen birbirinden garip olaylar aracılığıyla gezdiriyor. Bunu yaparken de, geçen her bir olaydan istisnasız keyif almanızı sağlıyor.
Parçaları kitabı bitirdikten sonra birleştirmeye çalışmak en iyisi, çünkü aksi takdirde yaratacağınız sürekli bir "Acaba tüm bu alakasız gibi gözüken olaylar ve insanların yolu ne zaman kesişecek?" beklentisi sayfalardan alacağınız hazzı örseleyebilir. Zaten kendinizi zorlamanıza hiç gerek bırakmadan, kendiliğinden gözünüzün önünde canlanacak sahneler size önemli kapılar açacak. Somut ve soyut ögeler yine bir arada ve bu ikisi bazen birbirine karışacak. Doğru ille de gerçek değildir ve gerçek de belki tek doğru değildir.Daha önce hiç Murakami okumadıysanız, başlamanız gereken kitap kesinlikle budur. Keyifli okumalar!...