Filmi izlemeye, Kefareti izledikten ve çok beğendikten sonra yönetmenin diğer filmleri neler diye araştırırken, ilk Filminin Aşk ve Gurur olduğunu görerek karar vermiştim. Ama öncelikle izlemek gibi bir düşüncem de yoktu açıkçası... Ta ki yapacak başka bir şey bulamadığım bir anda, iş yoğunluğundan teneffüse çıkmış öğrenci gibi nette dolaşırken okuduğum kısacık bir yazıdaki samimiyet ve ona katkı yapan yorumdaki coşkuyu görüp; bu iki genç ve kocaman yüreğin film üzerine belki bir iki satır gibi duran ama bütünüyle coşkun bir içtenlik taşıyan kelimelerini fark edene kadar...
Yine işlerle boğuşan bir günün bir saatinde, aldığım CD'yi bilgisayarıma takarak filmi izlemeye başladım. Niyetim şöyle bir göz atıp sonrasında, akşam evde koltuğa yayılıp izlemekti aslında... Ama film ilk sahnesiyle birlikte beni öyle bir çekti ki içine, bir daha çıkamadım. Görkemli salonlara götürdü, yemek masalarına oturttu, kırlarda gezdirdi, yağmurlarda ıslattı; ama, sanırım en çok da kendi yaşanmışlıklarımın tadını duyumsatan bir iç yolculuğa çıkardı .
Film; aşkın en güzel ve nefessiz halini odak alırken, ilişkiler yumağında ve hayatın içinde aslında her birimizin tanıklıklarında olan; başta sınıf ayrımı olmak üzere, bir sürü değer yargısının önceliklerini çok açıklık ve ironik bir eleştiriyle de gözlerimize sokmayı başarıyor. Film aynı zamanda bütün bu algılama ve davranış biçimleri hayatınızın içinde var, siz hangisini seçiyorsanız seçin derken; Yazarlar Birliği tarafından bütün zamanların en romantik romanı seçilen ölümsüz başyapıtın yazarı Jane Austen ve Boston Film Eleştirmenleri Derneği üyeleri tarafından Yılın En İyi Yönetmeni Ödülünü alan Joe Wright, kendi tercihlerini de aşkı kutsayarak ortaya koyuyorlar.
Yine yazar ve yönetmen; aşkın: Öfke, tutku, hırçın bir bedel ödetme, onun için ama sadece onun için hiç bir karşılık beklemeksizin bir şeyler yapma çabasını ve bu çabanın hissettirdiği içsel coşkuyu, ama en çokta kalp atışlarını ve o nefes nefese olma halini öne çıkararak; doğru, güzel ve lezzetli olanı içimizi ve heyecanlarımızı kışkırta kışkırta sonuna kadar duyumsatıyorlar. Siz filmi izlerken kendi hayatınızdaki yaşanmışlıklara da yolculuklar yapıyorsunuz... Bazen filmdeki annenin komik duran tavırlarından yanlış hayata giden kızına acırken, günlük yaşamdaki benzer önceliklere de gülüyorsunuz... Babanın doğru tavrına saygı duyarken anneye bakarak, babanın aslında hayatının Elizabeth'ini ıskalamış bir derinlikte olduğunu fark ediyorsunuz.
Yani işin özü (roman gibi uzatmim): Derinlikleri olan, hayatı mekanik bir gerçekçilikle değil de duyguların lezzetinin peşinden koşan bir cesaretle yaşamayı tercih eden biriyseniz; bu film, çok şey anlatacak size... Bunu üstelik muhteşem bir görsellikle yapacak. İzleyin...
Ve son söz olarak: Arabaya binerken birbirine dokunan iki elin içinizi titreten sıcaklığını kameranın odaklandığı noktalarla, yağmur altındaki sırılsıklam iki kalbin hesap soran aşkına muhteşem bir manzarayı fon yaparak, aşk emek vermektire göndermeler yapan uzun bir yürüyüşün ardından aşkın bütün gururlardan arınmış iç döküşünü, sel olup akışını ve teslimiyetini güneşin renkleriyle boyayıp, aşkla dans etmekle sadece dans etmek arasındaki duyguların farkını diyaloglar ve ritimle göze sokan, derin sorgulamaları ve eleştirilerini zarif bir ironiyle yapan peri masalı tadındaki, Satellite'te Yılın En İyi Giysi Tasarımı Ödülü’nü alan bu filmde, muhteşem duyguları döneme çok sadık kalarak muhteşem görselliklerle besleyen yönetmene saygılarımı sunmadan geçemeyeceğim.
Yönetmen: Joe Wright
Senaryo: Deborah Moggach (Jane Austen’in aynı adlı klasik yapıtından)
Görüntü Yönetmeni: Roman Osin
Kostüm Tasarımı: Jacqueline Durran
Yapımcılar: Tim Bevan, Eric Fellner, Paul Webster
Sanat Yönetimi: Nick Gottschalk
Müzik: Dario Marianelli
Oyuncular:
Keira Knightley, Matthew MacFadyen, Brenda Blethyn, Donald Sutherland, Tom Hollander, Rosamund Pike, Jena Malone, Judi Dench, Carey Mulligan, Talulah Riley, Tamzin Merchant