14 Kasım 2024 Perşembe

Sen de Beni Güzel Hatırla

16+ ifadeler içeriyor olabilir!..


O, o günkü sıkıntılarına değecek bir şefkat eli arıyordu.

Oysa daha dün, onu Tadelle'lerle seven, kendince çok haklı ama yine de umursuz bir telefon konuşması sonunda evliliğe gidecek olan sevgilisi ve O'nun en can arkadaşı gelmemişler miydi?

Kesmemişti!..
Kapıdan çıkarken karşıdaki bina bir başka sayfayı açıyor. Çünkü o evin katlarında şehrin en popüler kumaşçısı ailenin abisi, yengesi ve ablası, bir katında ise kurucu babası ve annesiyle birlikte, "Kiminin her şeyini sunarak bir türlü yaratamadığı duyguyu; yalnızca çantasından çıkardığı bir Tadelle'yle yaratabilen, bir kartpostalın arkasına yazdığı şiirle duygularımı göz ucuma yığabilen insan güzelliği..." oturuyordu.
... Usul rakı yudumları, su olup akan cümleler, anılar, gündemler derken bir ânda; bugüne kadar hakkında yazmadığım ama yazmaya karar verdiğim, hayatımın en zor yıllarından, asker ve taze bir yirmilikken, ve belki de üzdüğüm, bir seçilmiş olarak televizyon ekranında O siyah beyaz gözükmüşken; Kenan Evren ve avanesinin tam kadro katıldığı 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki ilk 19 Mayıs günü ve ilk kez yapılan canlı yayında; bayrağı Bandırma Vapuru'ndan aldıktan sonra limandan uzun bir mesafe koşarak onu tören alanına taşıyan, bizim bölük gazinosunu yengemiz koşuyor diye tıkabasa dolduran tek kanallı siyah-beyaz TRT ekranından akan, elbette kasılmama sebep olan ve sonrasında adı -şehrimizde- Bayrağı Taşıyan Kız olarak kalana geliyor. Ve başka mekânlara, başka ânlara doğru yürüyor kelimeler...


*


Yıl 1982 ya da 81'in ortaları, askerlik sonrası hayallerimi bir ölüm nedeniyle erteleyeceğimi hayal bile etmiyorum, güçlü ve uzak coğrafyalara dönük planlarım var. Askerliğiminse son demleri. 20. yaş 21'e selâm duruyor. Askere gelirken tüm eski ilişkilerimi kapatmaya ve dönüşte yeni bir sayfa açmaya karar vermiştim. Baba öleli bir yılı biraz geçti. Artık ben kardeşlerimin de bir anlamda babasıyım. Onlar henüz biri kolejde olmak üzere öğrenciler, ben de asker. Şehrime sıklıkla gelebiliyorum; işlerle ilgileniyor, okulu bırakmak zorunda kalan ve henüz 15 yaşında olan kardeş ise mağazayı yönetiyor ve birliğim bu nedenlerle izin konusunda bana anlayışlı davranıyor.

Yakın arkadaşım olmakla birlikte benden bir kaç yaş büyük K. evlenmek üzere, henüz nişanlı. Bir gün tanıdıkları, arkadaşları olan bir kızdan söz ediyor bana. Tanıdığım biri değil ki bu normal, benden iki, üç yaş küçük. Bu durum o yaşlardan bakınca, ne yani bebe mi büyüteceğiz dedirtiyor erkeğin ukalasına. Askere gelirken kendime vaad ettiğim üzere tüm eski ilişkileri sonlandırmış ve artık kitabımda yeni sayfalar açmaya karar vermiş bir durumdayım. Fakat tam da o zamanlarda yukarıdaki çerçeve içine alınmış cümleleri bir gün yazılarımda kuracağımı bilmiyor, hayal bile etmiyorum.

N. voleybolcu, okul takımının kaptanı, endamı yerinde ve şehrin en güzel kızlarından biri; ellerine ve parmaklarına ve ojeli tırnaklarının rengine bayılıyorum. Boy bos onda ve iyi bir smaçör. Lise camiasının tüm öğrencileri kendisini tanıyor ve bu anlamda çok da popüler. O'nu beğeniyor ve seviyorum ve K. ile eşinin evinde bir hafta sonu tanıştırılıyorum. Şehre geldiğim her dönemde işlere bir göz atıyor, kardeşle durumu değerlendiriyor, bunun dışındaki tüm boş anları ise N. ile geçiriyorum. Elbette küçük amcam hafta sonu yengemi ve kuzenlerı alıp bize geçiyor, ben de amcamdan devraldığım anahtarlarla amcamların evine... Seks beni zihinsel olarak da rahatlatıyor, bu anlamda bir sorun yok ama onunla iken sınıra gelebilirim ama o sınırı aşmamam gereken de bir nokta var. Bunu hissediyorum ve o sınırı sadece bir şartla aşabileceğim ise teklifim üzerine sade bir dille bana ima edilmiş durumda, bu durumu o günlerden bakınca anlıyor, yadırgamıyorum da... Benim şehrime gidemediğim zamanlarda o en can arkadaşı ile beni görmeye birliğime kadar geliyor ve o günkü yüklerim, koşullarım açısından bakınca gerçekten de varlığı ve sevgisi hayatıma son derece iyi geliyor. Seviyorum, varlığı çok kıymetli, bünyem it lakin sanki gönlüm de onu seviyor. Bunda bulunduğum durumun ve duygusal ihtiyacımın yanı sıra fiziksel ihtiyacımın ve arzumun bir etkisi var mı? O an için bunu sorgulayamıyor olsam da sanki var diyebilirim, varlığından mutluyum, onu seviyorum çünkü çok nadir olan bir şey yapıyor, talep ediyor ve onun bana verdiği bir fotoğrafı yanımda taşıyorum. Fotoğraftaki kızı fiziken de seviyorum.

Süreç devam ediyor, şevişmek önceliği olan bir genç adam, buna itirazı olmayan bir genç kız, tüm bunlara rağmen nerede durması gerektiğini -o sınırı aşmak isteği baskın olsa da- bilen bir genç erkek. Her şey mutlu!

Üzerimdeki sorumluluklar ve baskılar tansiyonumu hoplatıyor, enn amcam olaya el koyuyor ve üniversite hastanesinde çekap'tan geçiriliyorum.

Hoş geldin yüksek tansiyon!

Askeri hastanede ve takipteyim. Çok sürpriz biri ziyaretime geliyor, tandığım en özel insanlardan biri, o ziyareti anlattığım yazımda şöyle de bir cümle kuruyorum: "Oysa daha dün, onu Tadelle'lerle seven, kendince çok haklı ama yine de umursuz bir telefon konuşması sonunda evliliğe gidecek olan sevgilisi ve kız arkadaşı gelmemişler miydi? Kesmemişti!.. O, o günkü sıkıntılarına değecek bir şefkat eli arıyordu."

Bir üçgenin içindeyim. Evlilik hayalim ve planım yok. Yaşım tam bir hergele, ben istesem bile o kabul etmez. Birlikte olduğum kız çok popüler, hayali var, onda da çok tutarlı ve samimi ama an itibariyle evlilik fikri bana çok uzak. Tam da o sırada bir İzmir seyahatimde Cemal ile onların dükkânı önünde otururken şehrimde öğretmen olan İzmirli bir kızdan söz ediyor, bu işime geliyor ve şehrime döndükten itibaren de onunla başka bir hikâye oluşmaya ve gelişmeye başlıyor. Diğerini üzme pahasına...


O'nunla sonra hiç bir ortamda rastlaşmıyoruz. Sonra, aradan geçen uzun bir zaman sonra, Tırtıl ve ben yürürken karşıdan gelen siyah kot takımlı, vücut hatları mükemmel, 35 sonu-40'lı yaşlarda bir kadın dikkatimi çekiyor, bir göz teması oluşuyor ama kısa, yan yana geçtikten bir süre sonra bende bir ışık yanıyor ve geri dönerek bakıyorum, o sırada onun da geri dönüp bana baktığını görüyorum ve jeton düşüyor, çünkü O...



10 Kasım 2024 Pazar

Ne Filmdi Ama!

Ne izlesem diye abonesi olduğum portalda ilerliyorum.

Afişin biri dikkatimi çekiyor.

Serde çocukluğumun televizyon yönetmeni olma hayali var.

Elimde de -her zaman- hayali bir kamera...


Sadece afişlerine göz attığım birçok filmi bu hayal akşamıma, o akşamın geç saatlerine ve gecenin ıssızlığına yakıştırmıyorum.

Ama bir afişte kalıyorum.

İçgüdülerime her zaman olduğu gibi bu kez de sahip çıkıyorum. Gün gece yarısına doğru usul adımlarla ilerliyor. Elimde kumanda kanepeye uzanmış bir konfor içindeyim lakin geceyi fişekliyor, onunla ortaklaşıyor ve oynat Buraneroscuğum içgüdüsüyle kumandanın tuşuna basıyorum,

ve 2024 yapımı taze film başlıyor...

Bir kez daha çok istediğim ama hayatın izin vermediği hayallerimle buluşuyor ve yönetmenin kamera kullanımına ve açılarına bayılıyorum.

Hakeza oyunculara ve oyunculuklara da...

İzlediğim bir ütopya eyvallah. Sever miyim? Belki bazen... Ve o belki bazenlerin an itibariyle içindeyim.

O kadar içindeyim ki 109 dakika bir asır gibi geliyor. 109 dakika filmin uzun olduğunun altını çiziyor, farkındayım. Ama üç saati aşmış filmler de izlemiş bünye bu kez sanki o süreyi de aştık duygusu içinde ve o derece filmin izleyicisi değil de karakteri olmuş durumda. Serde yukarıda da belirttiği ve çok kez yazılarında altını çizdiği üzere televizyon gazetecisi, yönetmeni olma hayalleri de var. Ne kadar mütevazı olsa da kendi kamerasını kullanış tarzının hakkını yememek gerekir ki kendine çektiği belgesellerinde üstelik teknik olanaksızlıklarına rağmen, montajları hiçbir ek araç kullanmadan, kayıt halindeyken sadece kamerayı durdurup başka açılara ya da yakın planlara bu durdurma anlarında ayarlayıp, kayıda kaldığı yerden devam ederek, bütünlüğü hiç bozmadan şahane kullanmış da biri. Yani izleyicinin bu anlamdaki alt yapısı da kuvvetli. Yönetmene ise helâl olsun sana demiş durumda.

Giriş ve ilerleyiş harika, kanepede uzanmış olsa da bu sadece görüntü; çünkü film çoktan yazıda bahsi geçen şahsı ele geçirmiş durumda; hem sıradan bir film izleyicisi olarak hem de kamera kullanımı kendine has ve geçmişte, hatta çocukluğunda diyebileceğimiz yaşlarda çok beğeni almış biri olarak.

Bu satırların yazarı bir alaylı eyvallah lakin çok da emek vermişti; çocukluğunda ve ilk gençliğinde bu işlere... Çünkü en büyük hayali film değil ama blogda da çok kere söz ettiği üzere televizyon yönetmeni olmaktı ancak hayat izin vermemiş ve bir gece, henüz ölüm haberini almadığı saatlerde, askerken ve tektipini giyerken buraya kadar bu hayaller demişti hayat ona.

Bu birikimlerden bakarsam ve sinemasever biri olarak filme yönelik altını çizmem gereken noktalar şunlar oldurdu ki oldu. Öncelikle bu izleyici filmin akışına ve sahne gerçekliklerine bayıldı. Final bir ütopya idi. Çok emek verilmişti ve bu bir ütopya mantığı ile izlenince mükemmeldi. O sahnelerin bir şehir yapısında bu derece gerçekmiş gibi canlandırılması yüreğin yanı sıra pek çok özellik daha gerektirirdi ki, sanırım yönetmende ve bu filme para yatıranlarda bu fazlası ile vardı. Filmin yakın tarihli olması ve portallarda an itibariyle bulunması izleyici için bir şans olmuştu ki finale yönelik eleştirileri olsa da, yine de  helâl olsun size diyerek yapım ve yönetim ekibine ve oyuncu kadrosuna yürekten seslendi ve filme emek koyan herkesi çok alkışladı.

Sonra yazının sonuna -kendisi özellikle izlememiş olmasına rağmen- bir fragman koysam mı acaba diye düşünmeye başladı. Önce koymamaya karar verdi. Sonra enfes bir anlatımla seslendirilmiş, fragmana göre biraz uzun ve filme yönelik açıklamalar yapan alttaki, ipuçları da veren kayıtla rastlaştı. O sırada kendi fikirleri ile bir iç savaş yaşamaya da başladı, ve özü koyma o fragmanı derken, bir yanı da en azından filmi sevmeseler bile filme verilen emeği göstermek, eleştirilerime rağmen merak edecek izleyiciler olacaktır mantığı ile bazı sinemaseverleri filmden yoksun kılmamak adına söz konusu özeti yayınlamaya karar verdi.

O halde -meraklılarına- iyi seyirler!