30 Ocak 2012 Pazartesi

İncecikten...




...dokunulmasın


uyanılmış oda


...bebek aydınlığın üstü...


.... hala temizlik kokulu ...


tazelik kokan soğuk


Çıtırtılı soba


saflık



Birsen Tezer Konseri?


hımmmmm!!!




kelimeler buradan

 *Birsen Tezer'in Cihan adlı albümünden...
*Fotoğraflar Nikon L23 ile.. .

26 Ocak 2012 Perşembe

Şahane Düğün

Adam, yani şu Buraneros, şu yazıları yazan kişi önceki akşam sanki kilolarca pirzola yemiş kelle gibiydi. Yazıyı neden ona bırakmadım? Çünkü abarttıkça abartacak, vik vik edecek, kasım kasım kasılacak, yok trene bindim, hava süperdi, ben de süperdim diyecek, kaldırım taşlarından girip ağaçlardan çıkacak, geceye ve denize vurgu yapacak, seyircinin kahkahalara boğulduğu oyuncuyla ilgili coşkusunu kanıt olarak ortaya saçıp, bunu önceden altını çizerek vurgulamış olmasının suyunu çıkaracak,  bu kendini bişey sanma halinden dolayı da damarıma basıp asabımı kışın göbeğindeki Everest buzuluna çıkaracak.

Mesela, daha önce yazdığı bir yazıdan, Sevgili Doktor'dan cümleler kopyalayarak : ''Oyundan söz etmeden önce de bir oyuncudan söz etmem gerekiyor: Banu Manioğlu. Sosyal, ekonomik ve sınıfsal konumları açısından farklı üç karakterin her birini başka bir oyuncu oynamış gibi, bir önceki skeçte canlandırdığı karakterin izini tümüyle silerek sevdirirken, yepyeni bir karakteri izleyici algısına yerleştirebilmek nasıl bir başarı olarak tanımlanırsa, tam anlamıyla o tanımın karşılığı bir oyunculuk gösterisiydi sergilediği." diyecek. Cümleleri bu oyundaki performansa referans yaparak, ben bu işlerden anlarımın havasını atıp, şımarıklığına tavan yaptıracak.

Banu Manioğlu'nun Şahane Düğün'de  canlandırdığı karaktere methiyeler dizerek her oyunda bambaşka  bedenlere bürünüp, başka başka karakterler olabilme becerisine vurgu yapacak, hatta şu cümleyi kuracak: "Şimdi düşünüyorum da  Şahane Düğün'deki kat görevlisini  bundan öte kim oynasa insan kıyaslar, gözler onu arar, yabancılar. Banu Manioğlu öylesine gerçek, öylesine sempatik ve öylesine kalıcı bir kimlik haline getirdi ki karakteri, öylesine kazıdı ki seyircinin algısına, bu oyunu bir başka zamanda bir başka oyuncuyla izleseniz, benimsemeniz çok çok zor."

Bununla yetinmeyip  doğruluğuna bir kez daha tanıklık etmiş olmanın keyfini çıkara çıkara,  yine yazısında kullandığı şu cümleleri gözünüze sokacak : "Olağanüstü bir oyuncu izledim ben salı gecesi, bunu çok net söyleyebilirim. Size önerim; bu adı not alın ve onun oynadığı oyunlara gözünüz kapalı gidin. Emin olun ki, izlediğiniz oyun ne kadar kötü olursa olsun, Banu Manioğlu performansının bırakacağı tat, yetecek size."  

Daha da ileri gidip -seyirci coşkusuyla kanıtlanmış- bilmişlik halinden aldığı gazla iyice kasılıp gemi azıya alarak,
"Bu oyundan Banu Manioğlu'nu çekip alsak seyirci bu kadar gülüp bu kadar coşkuyla izler miydi oyunu?" diye bir soru soracak. Sonra Banu Manioğlu performansının ve can verdiği karakterin oyunu çoğaltıp seyircinin gönlüne soktuğunu, onun performansının diğer oyuncuların performanslarının da benimsenip sevilmesine, anlam kazanmasına, dolayısıyla diğer karakterlerin de parlamasına neden olduğunun altını çizecek .

Fakat! Durağan başlayan oyunda ne olup bittiğini anlamaya çalışan izleyicinin; Banu Manioğlu'nun sahne almasıyla birlikte kopup coştuğu, kendisinin de gözünden yaşlar gelecek kadar güldüğü anlarda, tepeden gelen ve kendisine odaklanmış ışığın altında; "Bakın bakın, ben bu oyuncuyla ilgili övgü dolu cümleler kurmuştum... ben demiştim... o yazıları yazan benim... o benim işte!" diyebilmek için yanıp tutuştuğundan; "Banu Manioğlu çok büyüksün." diye bağırmayı aklından geçirdiğinden;   kendine çevrilmiş hayran gözlerden gelecek " Bu adam biliyor canım!"  bakışlarını hayal ettiğinden söz etmeyecek.  Demedi demeyin.

Ben...
Pragmatik Şahsiyet.


İzleyici beğenisinin ve algısının göreceli olduğunu göz önüne aldığımızda bazı izleyicilerin daha önce izledikleri At ile kıyaslayıp -ki Ben izlediğim halde yazmadım-, onu daha komik ve eğlenceli buldukları... Yönetmen Hakan Çimenser'in dinamik bir kurgu ile sahnelediği, muhteşem bir bitim ile oyuncusunu taçlandırdığı, bir balayı odasında yaşanan karışıklığa çözüm ararken işin sarpa sarması üzerine kahkahaların çoğaldığı, mizahı güzel, eğlenceli ve tempolu bir oyun Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun  Şahane Düğün'ü. İzlenmeli... içinde Banu Manioğlu adı olan her oyun gibi!

25 Ocak 2012 Çarşamba

Varşova Yolcusu Kalmasın!


Geçtiğimiz sene okulunuzda girdiğiniz Erasmus sınavında dereceye girdiyseniz..

Okulunuzun Erasmus Koordinatörü ve AB Ofisi arasında yılmadan mekik dokuyup, bütün formlarınızı zor olsa da tamamladıysanız..

Lot'tan gidiş dönüş biletinizi uyanık olup erkenden indirimli aldıysanız..

Pasaport başvurunuzu yapıp, elinize geçtiği ilk gece onunla birlikte uyuduysanız..

İstanbul Başkonsolosluğu ya da Ankara'daki Polonya Büyükelçiliği'ne giderek, gerekli belgelerinizi eksiksiz bir şekilde tamamladığınız takdirde, sempatik çalışanları sayesinde iki dakika içinde sorunsuz bir şekilde vize başvurunuzu yaptıysanız..

D tipi vizenizle birlikte pasaportunuz size geri gönderildikten sonra Schengen haritasına heyecanla tekrar tekrar göz attıysanız..

Hibeniz yattıysa, ya da ekonomik durumunuz iyiyse, hatta gözünüzü karartıp: "Bi yolunu bulurum yeter ki gideyim!" dediyseniz..

Yapı Kredi'den Türk lirası hesabı açıp, hibenizi ya da aileden akrabadan gelen maddi destekleri bu hesaba yatırıp banka kartınızı elinize aldıysanız..

Finalleriniz başarılı bir şekilde geçtiyse, ya da: "Başlarım sınavına da hocasına da Erasmus'um lan ben artık!" dediyseniz..

Palace of Culture'ın yapılış hikayesini öğrendiyseniz, 2. Dünya Savaşı'nda bu neşeli halkın Varşova gettolarında çektiği acıları yüreğinizde hissettiyseniz..

Kafanızı tamemen boşaltıp, kendinizi mental olarak Avrupa hayatına hazırlayabildiyseniz..

Nerede kalacağım telaşına düşmeden, "Yaban ellerde ne yapacağım, inşallah orda Türk vardır, domuz eti mi yiyeceğiz?" gibi gereksiz kuruntulara girmeden..

50 kilo bavul doldurmadan, uzaya değil, sizin gibi etten kemikten yapılma insanların yaşadığı, herşeyin olduğu bir başka dünya kentine gideceğinizi bilerek..

Gidin Varşova'ya!

Unutmayın ki siz orada her dakika yeni bir tecrübe edinmenin mutluluğuyla, o bar senin bu şehir benim gezip tozup eğlenirken, bu topraklarda da mutlu olmaya çalışan; ancak sizin oradaki imkanlarınızın 10'da 1'ine bile sahip olamayan arkadaşlarınız olacak..

Ne kadar eğlenirseniz, onlar da o kadar mutlu olacak..

Kendilerine Erasmus'un kattığının 10'da birini katmayacak derslerden, sınavlardan vakit bulabilirlerse tabii!

24 Ocak 2012 Salı

Bahaneler


Araf;
bir yazının giriş cümlesinde kelime olmayı bekliyor.

Bir yazı; 
bir üçlemede son olmayı bekliyor.

Bir gidiş-dönüş uçak bileti; 
şimdisini bekliyor.

Bir soru;  
bilet olmayı bekliyor.

Bir arzu; 
düş olmayı bekliyor.

Bir mekan;
iz olmayı bekliyor.

Sipariş edilmemiş bir şişe şarap; 
anını bekliyor.



Madeleine Peyroux son albüm Standing on the Rooftop şahane;
kelimelerse bahane.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Barış

 Tanıtımında "... eski mi eski. Ama ne yazık ki hâlâ insanı duraksatıp düşündürecek kadar yeni ve taze..." yazan Barış;  Aristophanes tarafından yazılmış 2400 küsur yıl öncesinden kalma bir komedya. Yücel Erten bu metni yakın tarihin olaylarına zemin yapıp, bugünün izleyicisinin seveceği espriler, danslar ve müzikle destekleyerek, seyirciyi gülmekten kırıp geçiren bir oyun yaratmış.

Güncel yorumuna Anadolu insanını, onun davranış biçimlerini ve dilini katan, Türk Tiyatro sanatının geleneksel unsurlarıyla Modern Tiyatronun ögelerini  harmanlayan yönetmen, kullanmaktan çekinmediği "hoyrat" dil ile seyirciyi oyunun en başında kazanıyor.

Son derece dinamik bir kurgu üzerinde yürüyen oyun, ikinci perdenin hemen başında ritmini biraz düşürse de, kısa sürede kalabalıklaşan sahne ile tekrar aynı dinamizmine ulaşıyor.

İnteraktif  oyun; seyirciyle diyaloglar kurup, zaman zaman onu oyunun bir karakteri haline getirirken, şarkı ve danslarında eğlencesine dahil ediyor.

Oyun eleştirmenlerden siyasetçilere, yazarlardan felsefecilere kadar yaşam üzerine söz söyleyen herkesi -farklı duruşlara sahip- örneklerle sunuyor. Hatta ortak bir paydada buluşan, örgütlenmenin değerini farkeden ama uzlaşma sorunu yaşayan, farklı "siyasi" görüşlere sahip insanların tipik özelliklerini karikatürize ediyor.

Teknolojiyle erişilen yeni davranış biçimlerinin, iletişim dilinin absürt unsurlarını esprilerinin içine serpiştiren oyun; yer yer doruk yapan sağlam diyalogları ve oyunculuklarıyla akıp giderken, Devlet Tiyatrolarına da güncel göndermeler yapmaktan çekinmiyor.

Açıkçası oyunun yürekli haline baktığımda; en azından bu alanda yarattığı özgür ortam nedeniyle mevcut iktidara karşı uzun zamandır duyduğum "saygıyı" ifade etmek ihtiyacı hissediyorum. Gerek Opera Balede gerekse Devlet Tiyatrolarında izlediğim gösterilerde yer bulabilen cinselliğe, bunun dile yansımlarına, bugünü bile eleştirebilen  hallere baktığımda;  muhalif seslere yapılan kısıtlamalar ve cezalandırmalar, kliplere yapılan kırmızı nokta muamelesi, bu yüzden yayın saatlerinin ötelenme tavrı, yazılmamış kitaplar ile sahnelere tanınan özgürlüğün yarattığı ironiye tebessüm ediyorum.

Şeytanın avukatlığına soyunup bunun toplumun bir kesimine verilmiş elma şekerleri olduğunu düşünen aklıma da çelme takıyorum. Hatta daha ileri gidip tüm muhafazakar yapısına rağmen Ertuğrul Günay'ı Kültür Bakanı yapma iradesini göstermiş olmalarını mevcut koşullar üzerinden değerlendirerek alkışlıyorum.

Seyircinin önemli bir kısmını korkutan başarılı efektlere sahip oyunun en can alıcı sahnelerinden biri Mussolini kılıklı bir karakterle ajan provakatörün son derece anlamlı diyaloglarının olduğu an. Bu sahne derdini ne kadar güzel anlatabiliyorsa, ne kadar ustacaysa; silah tüccarlarının barış ile düştüğü hali sembolleyen -aklıma muhteşem film Savaş Tanrısı'ndaki Nicolas Cage'i getiren- sahne o kadar sıradan.

Eğlenip gülünecek, akıcı ve komik, dekor-ışık-kostüm ve efekt anlamında başarılı,"bu kadar kusur kadı kızında da olur" türünden   eğlenceli bir oyun  Barış. Gidin  eğlenin, ötesine pek kafa yormayın, yani kalite anlamındaki eleştirel aklınızı ve gözünü off konumuna getirin. Gecenin keyfini çıkarıp, sıkıntı ve streslerinizi koltuğunuza bırakarak evinize dönün. Ertesi güne fazla bir şey kalmayacak çünkü...

Bir dip not olarak; bizim seyircinin oyunu çok beğendiğini, çok eğlendiğini, finali alkış sağanağına çevirdiğini, fuayede herkesin memnuniyetini ifade eden sözler ettiğini de altını çizerek belirtmeliyim!

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP