30 Haziran 2011 Perşembe

Erasmus Üzerine Erasmuscuyla Hasbihal...

Erasmusun bir genç için, tıpkı farklı dinlerden insanların o dinlerin her birinin kutsalına giderek yerine getirdikleri ibadetin eş değeri nitelikte bir olgu olduğunu düşünenlerdenim. Buradaki kıyaslama eylemin kutsallığının ötesinde, değerini ortaya koyan bir benzetmedir, yanlış anlaşılmasın! Ki Erasmus tekrarlanabilme olanağı olmayan bir durumdur. Yani tüm yaşamınız süresince belli bir döneminizde, tek bir kere yapabileceğiniz bir keyiftir. Elbette insan, yaşamı boyunca çok kereler yurt dışına çıkabilir. Hatta uzun yıllar yurt dışında yaşayabilir. Bunların her biri kendine has özellikleri içinde barındıran keyifli hallerdir. Oysa Erasmus, tüm bu yaşama hallerinden daha özel olanakları içinde barındıran, tüm bunlardan daha farklı ve daha değerli bir taddır. Çünkü Erasmus size bulunduğunuz ülkenin insanı gibi yaşama, o yaşama biçimini tanıma olanağı sağlarken aynı zamanda, ders ve iş yükünün azlığından ve sözünü edeceğim çevresel koşullardan dolayı gezmeniz, eğlenmeniz, (belki) ilk yurt dışı tecrübenizi yaşarken aynı anda pek çok farklı ülkeden insanla tanışıp ilişki kurmanıza olanak sağlar. Üstelik de cebinize başkası tarafından koyulmuş para ile..

Bunun sadece bizim gibi gezme olanakları kısıtlı, bu kültürü yeteri kadar edinememiş ülke insanları için geçerli bir durum olduğunu sanmayın! Erasmus, Avrupa'da yaşayan her genç için aynı değerdedir. Hazır bu cümleyi kurup bu kıyası yapmışken, diğer Avrupa ülkelerinden Erasmus öğrencilerinin Barselona'daki durumunu anlatan, sizi fazlasıyla motive edecek, heyecan ve hevesinize katkı yapabilecek İspanyol Pansiyonu adlı filmi izlemenizi öneririm.

Şimdi gelirsek tavsiyeler kısmına... Söyleyeceklerim, genel olarak hangi ülkeye gideceklerse gitsinler her Erasmuscu'nun kulağına küpe olması gereken şeyler... Aslında bir öğrencinin Erasmus süreci, üniversiteye kayıt yaptırdığı gün başlamalı. O kaydı yaptırırken "ben Erasmus yapacağım" hedefini önüne koymalı. Hatta daha en başta, henüz tercihlerini yaparken, seçeceği okulların ikili anlaşmaları olup olmadığını göz önüne almalı. Şu sınıfımdayken ve şu dönemde Erasmus'a gideceğim diye bir yol haritasını en baştan çizmeli. Öncelikle okulunun imkan tanıdığı ülkeler üzerine emek vererek bir araştırma yapıp, kendi öncelikleri açısından en elverişli ülke ve şehir için karar kılmalı... Zaten Erasmus sınavına girip sonuçların açıklanmasından sonra da önünüzde uzun bir dönem oluyor. Bu dönem de, hakkı verilmiş bir Erasmus süreci yaşayabilmek için çok iyi değerlendirilmeli! Eğer yabancı dil konusunda eksiklikler varsa; oraların keyfine iyice varabilmek, farklı uluslardan gelmiş diğer Erasmuscularla nitelikli ilişkiler kurabilmek adına çalışıp takviye yapılmalı.* Gidilecek ülkede görülecek yerlerle ilgili planlar önceden şekillenmeli. İnternet üzerinden araştırmalar yapılıp rotalar çizilmeli, her şehrin resmi sitesinden gerekli bilgiler alınmalı, konaklanacak yerler* konusunda bilgiler edinilmeli. (*bkz: yazının sonundaki yararlı linkler bölümü)

Zaten, bütün bir yaz boyunca uyuyan bir ağustos böceği değil de önerdiklerimi yapan, bu uğraşların ve sonuçlarının tadını seven biriyseniz, heyecan içinizden taşıyorsa, mesele yok. Ama hep elini tutacak birilerini arayan, onlarsız bir şey yapamayan, planlarını onlar üzerine kurduğunda ve o dağlara karlar yağdığında planlarından vazgeçip bahaneler üreten biriyseniz, "onların sinemaları acaba nasıl, bir klasik konserde burada izlesem, tiyatrolarında bir oyun seyretsem, şu müzelerine bir göz atsam, şu sergiyi gezsem, bu birayı denesem, eğitimime katkı için bir konferansa katılsam" gibi heyecanlarınız yoksa... sokaklarını, mahalle aralarındaki hayatları, yerel lokantalarındaki yerel tatları, kitap satan dükkanlarını merak etmiyorsanız... ben sadece bara gider içerim, kızlar da nasılsa boynuma atlar diyor ve bunun hayallerini kuruyorsanız, Erasmusa hiç gitmeyip de şehrinizde kalsanız daha iyi edersiniz.

Bir de; gittiğiniz yerlerde bulunduğunuz ortamlarda, ara sıra da olsa, cebinize para koyarak böyle bir keyif yaşamanıza olanak yaratan ülkenizin tanıtımı için çaba göstermelisiniz. Zaten gezip tozmak, o parti senin bu parti benim, o bar senin bu bar benim dolaşmak için fazlasıyla vaktiniz var. Her Erasmus öğrencisi yola çıkmadan önce şehrindeki Tourism Information bürolarına giderek, gittiği ülkede kendince önemli sayacağı insanlara vermek üzere ülkemizi, şehrini anlatan İngilizce hazırlanmış tanıtım broşürlerinden, kitapçıklardan çokça almalı! Bu anlamda hiç bir sorun yaşamıyorsunuz, bu bürolardan dilediğiniz kadar broşür ve poster alabiliyorsunuz, üstelik de cebinizden kuruş çıkmıyor. Erasmusa gidiyorum ve bunlar orada yapacağımız tanıtımlar için gerekli dediğinizde, "dükkan sizin" diyorlar, merakınız olmasın.

Yine gideceğiniz ülkede başta Erasmus Koordinatörünüz olmak üzere süreç içinde tanışıp arkadaşlığınızı devam ettirmeyi düşüneceğiniz insanlar için de küçük küçük hediyeler almanız fazlasıyla yararınıza olacaktır. Örneğin biz Nilüfer'in 12 Düet CD' sinden bir kaç tane almış, koordinatörümüz Iwona için de el yapımı, camdan, rengini özellikle turkuaz seçtiğimiz bir mumluk götürmüştük.

Özellikle ilk günlerinizde Language Exchange'lerde mutlak olmaya çalışmalısınız; farklı ülkelerden ve okulunuz dışından pek çok öğrenci ile tanışmanıza olanak yaratan, bir bira, kola ya da kahveyle geçiştirebileceğiniz, ekonomik ve önemli partilerdir.

Özellikle altını kalın kalın çizmek istediğim bir şey daha var: Erasmuscunun dostu Ryanair. *

Mutlaka sık kullanılanlarınızda yer almalı ve şimdiden incelemeye başlamalısınız. Çünkü Erasmusa gidip de Ryanair olanaklarından yararlanmayanı dövüyorlar! Önemli kentlere 6-10 euroya uçabilme fırsatlarının yanı sıra, maksimum 150 euroya en az altı ülkeye uçup tekrar bulunduğunuz ülkeye dönme olanağınız var. Bunun için tabii ki biraz emek vermeniz, sürekli takipte olmanız ve planlarınızı önceden yapmanız gerekiyor.

Bahar döneminde gidecekler için ise okulun kapanışının ardından boş bir dönem var. Bu bölümü interrail yaparak değerlendirebilirsiniz. Hazır elinize D tipi Schengen vizesini geçirmişken, cebinizde Erasmus öğrencisi olduğunuzu belirten kimlik kartı varken, bunların olanaklarından geri durmayın derim ben. Belki bir daha bu kolaylıkla vize alabilme şansı bulamayacaksınız.

Yine altını çizmem gerekir ki interrrail planlarınızı da çok önceden yapmalısınız; özellikle iletişim kurmakta, arkadaş edinmekte çekingen biriyseniz.

Bu işleri tek başıma yapacak cesaretim yok diyorsanız da; çok önceden, belki de yola çıkmadan önce bu tür niyetleri olan insanlarla iletişime geçip ortak planlar oluşturmalısınız. Henüz Erasmus yapacağınız ülkeye gitmeden önce o ülkede arkadaşlar edinmeniz, onlarla iletişim halinde olmanız da fazlasıyla yararınızadır. Olursa olur, olmazsa ben tek başıma da yaparım diyorsanız, yapacaklarınız konusunda inatçıysanız, ben de size "helal olsun!" derim.

Şu son durumdan yola çıkarak şunu da belirtmek isterim: Eğer arkadaş bulamadığında tek başına bir yerlere gidemeyen biri iseniz, Polonya'ya gidecekler için önerebileceğim bir tur şirketi var. Ryanairle program yapıp denk düşüremediğinizde, ya da bilmediğim ülkede kendi başıma ne yaparım korkularınız varsa, Viyana, Prag, Amsterdam, Paris, İtalya turlarına bol miktarda Türk öğrenci ile birlikte katılabileceğiniz Mastertour'u takip edin. Tur başlangıçları Krakow'dan olduğu için, eğer Polonya'nın farklı bir kentindeyseniz, bir gün önceden Krakow'a gelerek başta Auschwitz olmak üzere şehri mutlaka gezmenizi öneririm.

Erasmus için Polonya'ya gidecekler; Krakow, Torun, Wroclaw, Varşova ve Gdansk'ı mutlaka görmeliler. Bir de Erasmusa gitmeden önce ya da gittiğiniz ülkede kesinlikle bir fotoğraf makinesı edinin ve süreç boyunca bol bol fotoğraf çekin. Onları internet üzerinden paylaşın. Aileniz sizi oradan takip ettiğinde mutlu olacaktır, emin olun. Hele bir de, ara ara yaşadıklarınızı anlatan küçük küçük yazılar yazarsanız, değmeyin keyiflerine... Aslında sizden sonra gideceklere kılavuz olması anlamında büyük bir iyilik ve bence bir sorumluluktur da yazmak! O yüzden deneyimlerinizi mutlaka paylaşın.

*Ryanair'in sitesine girdiğinizde sağ üst köşeden Erasmus ülkenizi seçip, o ülkeden olan uçuşları görebilirsiniz.

*Yararlanabileceğiniz Linkler:

Dil İçin: Hem İngilizcenizi geliştirmek hem de gideceğiniz ülkenin dilini en azından günlük ihtiyacınızı karşılayabilecek derecede öğrenmek adına, pratik yapma olanağı da tanıyan son derece işlevsel bir site: LIVEMOCHA (Bu siteyle ilgili olarak daha detaylı bir yazı okumak isterseniz şuraya bir göz atabilirsiniz.)

Konaklamalar için: HOSTELWORLD ve HOSTELBOOKERS

Gezeceğiniz yerlerde önceden arkadaşlar edinebileceğiniz, bir anlamda konaklamayı bedavaya getirebileceğiniz, bu anlamdaki yardımlaşmalara olanak yaratan önemli bir site: COUCHSURFING

24 Haziran 2011 Cuma

Aksiyonlu Günler... Umur 4

1.bölüm

Olağan günün olağan karmaşasını toparlayanların arasından hızla sıyrıldık. Komutanı bıraktıktan sonraki ortak düşüncemizin ne olduğunu biliyorduk. Evet, hepimiz aynı noktada takılı kalmıştık! Onca karmaşa, ateş, patırtı umurumuz da bile değildi. Bunlara eğitimliydik ve dönem itibariyle yaşadığımız olağandı. Ama sivillikten buraya taşıdığımız, kimliklerimizin en derininde olan bir alışkanlığımız vardı. Üzerimize yapışıp kalmış, bizi var eden etiketlerimizden biri, belki de en önemlisiydi bu: Umur.

Emniyet Müdürlüğü'nün merdivenlerini koşar adım tırmandık. Floresan lambaların sanki özellikle seçilmişler duygusu yaratan soğuk ve kasvetli ışıklarının aydınlattığı uzun koridoru son hızla geçtik. Siyasi Şube'nin ana kapısına geldiğimizde; olağanüstü bir tedirginliğin sarıp sarmaladığı, geleceğin ağır yükü omuzlarından taşmış, floresandan bile beyaz gözlerini endişeli bir belirsizliğe dikmiş, ucunda ufacık ışık bile görülmeyen karanlık bir umutsuzluğun dehlizindeki genç kız ile erkeğe göz atıp, hızla terörle mücadele ekibinin odasına daldık.

Günün gerginliğini kapının hemen yanındaki askılığa astık.

Bu küçük ve saklı kentin durgunluğuna sanki gökten düşmüş hareketliliklerdik. Bir anlamda taşra görevi sayılabilecek, sosyallikten uzak bu şehirde gün sayan devlet görevlilerinin, güvenlik elemanlarının arasına ülke tarihinin en belirsiz ve karanlık döneminde düşmüş birer katalizördük, renktik. Müthiş ilişkiler kurmuş, küçük bir cemaat oluşturmuş, sanki bir dokunuşla koca bir uyuyanlar dizinini harekete geçirmiştik. Bu bir anlamda, pervazsız gençliğimizi perdeleyebildiğimiz bir güç de sağlıyordu bize.

Bir iki kere daha "gün olağandı" demiştim, değil mi?

Bu olağan günün tozdan, baruttan henüz kurtulamamış akşamında, pek çok rakı masasında sohbetin dibine vurduğumuz şahane insanlardan oluşan bu ekiple birlikte bilmem kaçıncı kere çaylarımızı yudumlarken; onca ateşin altına henüz girmediğimiz, arabanın arka tarafından gelen bana suikast yapacaklar cümlesinden düşen kelimelerin aracın içini buz kestirmeye henüz başlamadığı dakikalarda fark ettiğimiz, hallerini sevdiğimiz, pozisyonlarını doğru adlandırdığımız ama komutanın işaretlemesiyle birlikte bir kez de onun algısıyla baktığımız iki kişi, bulunduğumuz odanın hemen dışında, işkence ışığı bir aydınlığın moral değerlere tümüyle dip yaptırdığı sandalyelerde, başlarında dikili polislerin gölgesinde, bizim çok rahatlıkla askılığa bırakabildiğimiz gerginlikten, hayal dışı anların korkusundan sıyrılamamış bir tükenmişlikle oturuyorlardı .

Aslında onlar ve biz, aradaki duvar çıkarılıp alındığında sırt sırtaydık. Üstelik biz onların bütünüyle farkındaydık ama onlar bunun farkında değildi.

Aslında ben de yıllar yıllar sonra bir gün, etrafımdaki kızlı erkekli şen kahkahalara göz olup, bu döneme ve bu olaya döneceğimin, yaptığımızın ne olduğu üzerine düşüneceğimin ve kocaman kocaman sonuçlar çıkaracağımın farkında değildim. Kocaman salonun fuayesinde balkon demirlerine yaslanmış, merdivenden çıkanları izlemekte olan ben; kendi gençliğimizin olağan karmaşası içinde eksik bıraktıklarımızın ya da dönemin bize kattıklarının muhasebesini yapacağımı, etrafımdaki neşeli kalabalığın ölüm korkusundan ve "her köşebaşının ardında ne var" tehdidinden uzak, siyasetin dışına itilmiş hallerine sevineceğimi bilmiyordum. Büyük salonun her bir tarafına dağılmış kalabalığın umutlu geleceklerine bakarken, yollarının nelerle kesişeceği üzerine hikâyeler uyduracağımdan habersizdim.

Bir tiyatro oyunu öncesinde fuayedeyken, geçmişin bu iki insanı, küçük bir tetiklenmeyle ve birden düşüverdi aklıma. Acaba ne yapıyorlardı? Bu kez etraftaki kalabalığı bir kenara koyup, sadece ikisi üzerine hikâyeler kurdum. Acaba birbirleriyle mi devam etmiştir hayatları diye düşündüm. Ekonomik ve sosyal durumları üzerine farklı senaryolar oluşturdum. Mesela genç kızı koyu renk etek ceketi ve gömleği içinde, uzun düz saçlarıyla çok katlı bir binanın üst katlarından birinde, elindeki dosyaları inceleyerek toplantı odasına giren bir mimar olarak hayal ettim. Sonra, çocuklarıyla bir sitenin bahçesindeki mangalın başında, köpekleriyle birlikte fotoğraflarını çektim.

Ve yıllar yıllar sonra ilk kez durum üzerinden farklı senaryolar yazdım.

Eğer biz, onca karmaşa içinde onları umurumuz yapmasaydık... komutanın "onların gözcü oldukları" yargısının ihbarını Cemal kendi algılamalarımızın doğruluğuna olan kesin inancıyla, çok zekice ve anlık bir kararla yapmasaydı... o karmaşa anında telsizin mandalına basıp anonsu geçerken, "Bayrak 01- merkez" yerine, "Bayrak 1- merkez" deseydi... yaşadığımız yoğun olayın karmaşasını ve temizliğini başka ekiplere devredip komutanın güvenliğini sağladıktan sonra ilk iş olarak Emniyet Müdürlüğü'nün yolunu tutmasaydık... "Bunlar sadece fotoğraf çekiyorlardı," diyerek tutuklanma anında söylediklerini doğrulamasaydık: Yoğun işkenceler, anlamsızca tutuklamalarla dolu yılın, bir çok eve ateşler düşen günlerin meçhul bir gecede evlerinden alınmış ve nerede oldukları bilinmeyen, hiç bilinemeyecek binlerce kaybından ikisi olacaklardı.

Varlığımızdan ve hayatlarına dokunduğumuzdan hiç haberleri olmayan, o gün ne yaşanıp ne bittiğini, kaderlerinin hangi yol ayrımında kimler tarafından değiştirildiğini hiç bilmeyen ve bilemeyecek, sadece yanlış bir zamanda yanlış bir yerde olmaktan öte bir hataları olmayan, ve işin kötüsü genç ve üniversiteli olan bu iki insanın kaderlerinin "umurumuz" olmamış halini ise hiç düşünmek istemedim. Evet biz o olağan günde hiç farkında olmadan olağan dışı bir şey yapmıştık. İki insanı belirsiz bir dehlizden almış, yeni yeni renklere boyayabilecekleri bir yaşamın kapısını aralamış ve özgür bir geleceğe, çok çok farklı bir hayata salmıştık. Üstelik o gün onlar umurumuzken, onlar için yaptıklarımız umurumuzda bile değildi.

Not: Bayrak 01 bizim diğer güvenlik güçleriyle oluşturduğumuz şifreydi, aynı zamanda komutanın arabasından aranıldığını belli ediyordu. Bayrak 1 her ilde olduğu gibi oranın en yüksek (sıkıyönetim) komutanın, yani bizim komutanın koduydu. Bayrak O1  "biziz" demekti. Tercümesi: "şahısları alın ama dokunmayın, geliyoruz"du. Bazen komutan yokken yolda kafamızı bozan bir arabayla rastlaşırsak, ya da korkutmak istediğimiz biri olursa bu kodla anons geçtiğimizde kafa dengi o tatlı abiler gereğini yapıyorlardı, hatta o abilerin araçlarının, mesela stop lambalarında biri yanmıyor, ve bizim anonsumuzla bir aracı benzer sebeple durdurmuş ceza yazıyorlar, o zaman yine mandala basıp kendinize de ceza yazın ya da aracı bırakın çünkü sizin de sol stobunuz yanmıyor, derdik.

Resim: Toronto'da yaşayan İranlı sanatçı Marjan Mazaheri'nindir.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Gerçek ayrıntıda gizlidir... Mİ?

Şu yazıya ektir...

14 Haziran 2011 itibariyle durum:
Kendi genel başkanken matematik hesabını başka türlü yapan malum kişi, genel seçimlerdeki olası sonuçlar üzerine kendisi ile ilgili yaptığım tahminler konusunda beni yine yanıltmayarak buyurdu: '' Ben genel başkanken oylarımız anketlerde % 29 du."

Bir seçimle realize olmamış olsa da, eğer doğru ise bu yükseliş, İstanbul'da yerel seçim sürecinde esen Kılıçdaroğlu rüzgarıyla mı, yoksa Baykal'ın şahsına duyulan güvenden dolayı mıydı acaba? Yerel seçimde alınan oyun % 23 olduğunu da küçük bir not olarak düşelim bu arada... İstikrarlı büyüme adına!
(Parti için zararlı gördüğüm iki isim Deniz Baykal ve Gürsel Tekin ile ilgili olarak, kardeşle, selam eşliğinde haklılığımı onaylayan bir mesaj yollayan Niyazi Abiye de selamlar:))

15.Haziran 2011 itibariyle durum:
Kronik kurultaycı zat-ı muhterem, birilerinin büyük emekler ortaya koyarak aldıkları sonucun üzerine konmayı, her seçim döneminde toplumda popülaritesi olan isimleri öne atıp onların sırtından oy devşirmeyi alışkanlık haline getirmiş, bu partiyi baraj altına düşürerek meclis dışında bırakan tek genel başkan olduğunu unutmuş "ebedi genel başkan": Yıllar önce, yeni bir yönetim kadrosu ve yenilenmeyle tirajını 100 binin üzerine taşıyan Cumhuriyet Gazetesinde patırtı çıkaran bazı kroniklerin yarattığı terör nedeniyle oluşan kopmaların ardından, satın almaktan vazgeçmem sonucu, tüm sanayi sitesinde zaten 2 adet satılan gazeteyi kastederek yaptığım "Cumhuriyet % 50 tiraj kaybetti" esprimin gerçeği bir matematik hesap içinde...

Sanırım kendisi; korkuları derin, direnişi içselleştirememiş, siyasi mücadeleden uzak, umudunu oy'unun gücünden ziyade başta militarizm olmak üzere başka güçlerin müdahalelerinden alan, sıkıştığında onlardan medet uman, kronik korkular yüzünden hazırcı, sırf bu nedenlerle CHP'den vazgeçmeyen, dolayısıyla bu argümanlarla kolayca korkutulabilen insanlardan ibaret sanıyor CHP seçmenini. Gerçi onun büyümek gibi bir derdi de yok ya! Küçük olsun onun olsun. Sonuç itibariyle hatırlatmak isterim ki CHP; yaklaşık 9 yıldır iktidarda olan ve beğenilsin beğenilmesin hizmet üreten siyasi bir rakibin karşısında son 35 yıldaki en yüksek oyunu aldı. Geçmişin çok parlak olduğunu sananlara duyurulur.

Ve sanıyor.. ve umuyorum ki Kılıçdaroğlu; aday listelerinde gösteremediği cesareti şimdi gösterip, gerektiğinde kurultay kılıcını çekerek malum kişi ve yandaşlarını ebediyete kadar susturacak, ve gerektiğinde müthiş bir savaşçı olduğunu ortaya koyacak.

"Pragmatist" Gürsel Tekin'in partiyi sağa açan akıldaneliklerinden vazgeçerek sol kimliğini öne çıkaracak...

Geçmişin yardakçı, tembel, emirkulu teşkilatını elden geçirecek.

İşte o zaman, gelecek daha parlak ve umutlu olacak.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP