20 Mart 2009 Cuma

Bir Femur Kırığı Sürecinin Ohh..Be'si!..


Geçen yıl bugünlerde... Çok keyifli bir cumartesi gününde, çok hoş bir balık lokantasında kızkardeşim, eşi, ben, erkek kardeşim, çocuklar rakı balık muhabbeti yapmıştık. O gecenin yıldızı Tırtıl bizi gülmekten kırıp geçirmişti. O keyifli günün ertesinde öğle üzeri yine bir araya gelmiş, mangalı da yakmıştık. Ben bilgisayarımla, kızkardeşimin eşi mangalla meşgulken, çocuklarda dışarıda oynuyorlardı. Aradan kısa bir süre geçti ki,Tırtıl'ın ''çok acıyor!'' diyen ağlama sesini duydum. Nasıl olduğunu kimsenin konuşmak ve hatırlamak istemediği için bilmediğimiz, bilmekte istemediğimiz bir şekilde ufacık bir kaza sonucu kanapeye yatırdığımız Tırtıl'ın alt tarafını soyduğumda; sadece diz kapağında ufak, her normal çocuk düşüşünde olabilecek bir sıyrık, sağ bacağının üst yan tarafında da yine benzer bir sıyrık vardı. Bana kalsa bir şey yok deyip belki de akşamı edecekken, bu konularda çok hassas olan kızkardeşimin eşinin önerisiyle tanıdık bir özel hastaneye gittik. Film odasına aldıklarında, ilk diz kapağınınkini çektiler ve sonuçta bir olumsuzluk yoktu. Tam içime su serpilmişken, kalça bölgesinden bir film çektiler ki sonuca bakan doktorun yüzü anlatmaya yetti herşeyi... Sonradan öğrendik ki bu bir femur kırığıymış.

O anki hissiyatlar, olayı anneye haber verme anı ve ötesi ayrıntıları, dışa vuran kaygıları, üzüntüleri bir dosta yazılmış mektuptaki duygularımı; bir gün, tarihe not anlamında yazmak istiyorum. Ama bu blogu bazen Tırtıl da okuduğundan, bunu bir süreliğine erteliyorum.

Kısaca femurdan söz etmem gerekirse: Ameliyatını yapan doktorumuzun da dediği üzere, bizim başımıza gelen kendilerinin de ilk kez karşılaştıkları türden bir kırıkmış. Femur(başı) kırıklarının önemi şurada: Büyüme çizgisi denen yeri ve o hassas kapsulü içinde barındırması... Ve bizim kırığımızın tam da o noktada idi... Konuyu daha açamıyor ve olumsuz sonuçların neler olabileceğini, tüm yaşamı etkileyecek ne tür riskler içerdiğini Tırtıl faktörünü göz önünde tutarak yazamıyorum. Bunu yaşayanlar ve başına gelenler bilirler. Ve google üzerinden; dilerim kimsenin başına gelmez ama hayat bu; eğer birileri ihtiyaç duyup arama yaparsa ve bu yazıya ulaşırsa, bir faydası da olsun istiyorum.

Biz ilk yattığımız hastanede ameliyattan bir gün önce, ameliyatta gerekli görülen vida, platin levhalar ve benzeri malzemenin gelmesini beklerken, doktor anneyi görüşmeye çağırdı. Anne döndüğünde odanın dışında, camın kenarına oturmuş ağlıyordu. Dışarı çıktığımda doktorun anlattığı olası riskleri ve bunun gerçekleşme oranını söylediğinde, gök kubbe üzerime çöktünün pratikteki karşılığının ne olduğunu o gün anladım.

Olayı duyup ziyarete gelen kuzenimin eşi, kendi annesini aynı yerden ameliyat eden doktorla da bir konuşsak deyince; o gün, ilk doktorumuzun anlatımıyla olayın ciddiyetini de fazlasıyla anlayınca, tanıdık ne kadar doktor varsa ayağa kaldırdık. Onlar vasıtasıyla tüm ortopedistlere ulaştık nerdeyse... Gelinin önerdiği doktorun siz yapsanız bu ameliyatı teklifimize verdiği yanıt: ''Fakülteye gidiyorsunuz, ameliyatınızı Yılmaz Tomak'a yaptırıyorsunuz. Sonunda da çocuğunuzu sapasağlam bir halde elinden tutup götürüyorsunuz.'' olunca; bu kez anne ilk olarak çok dostu, ablası saydığı bir prof'u aradı. Onun, Yılmaz Tomak'ın kendisinin de öğrencisi ve herşeyden önce çok iyi bir insan olduğu temelinde bir sürü övgü dolu sözü üzerine karar verildi. Yine tanıdık, üniversitenin farklı bölümlerinde çalışan doktorlardan da gelen olumlu referanslar sonucunda, sabah o özel hastanede ameliyata girecekken, o an şehir dışında bir toplantıda olan anne arkadaşının '' aradım, sizi fakültede bekliyorlar'' telefonu üzerine, o gece Tırtıl'ı hastaneden alıp bir ambulansla üniversite hastanesine götürdük.

Femur kırıkları konusunda uzman ekibin de ilk kez karşılaştığı bizim olayımız, parçalı bir kırıktı. Bunu çok önemli bir not olarak belirtmek isterim.

Çok başarılı geçen ameliyatın ardından önce göğüse kadar alçı içinde, alçı sonrasında bacağa takılan aparatla uzun bir süre yatağa mahkum olan Tırtıl, yaz sonunda son tellerin alınmasıyla yürümeye başlamıştı. Aklıma gelmişken yine bilgi anlamında şunu belirtim: Bu ameliyat tedbir anlamında vida, platin ve benzeri yedek parçalar hazır edilmesine rağmen hiç biri kullanılmadan, orjinal kırıkların toparlanmasıyla gerçekleşmiştir.

Ve dün bir yıl sonra, bu ameliyatın sonuçları açısından en önemli kontrolü vardı. Beklenen bu önemli sonuçta şudur: Ameliyat kemiklerin kaynaması, yerli yerine oturmasıyla başarıya ulaşmış olmuyor. Bu yerin önemi dolayısıyla, o bacağın büyümesi için bölgedeki kan akışının devam ediyor olması gerekli. Bu kırığı gelecek açısından önemli kılanda bu. Ve burada patolojik bir olumsuzluk olup olmadığı da ameliyattan sonraki altı ay içinde belli oluyormuş genelde.

Ve dün hayatımın en gerilmiş anını yaşadım. Bilgisayardaki filme bakan, sonuç ne olursa olsun sözünü edeceğim düşüncelerimin değişmeyeceği, ameliyatın olduğu gün çekilen ilk filme bakışından duygularını ve mesleğine sevgisini hissettiğim... O bakışta, herşeyden önce yaptığı eserle gurur duyan, ona bakarken duygularını paylaşan bir heykeltraş, bir sanatçı keyfi gördüğüm. Ve o gün, dünyanın neresine gitsek daha iyisi olmayacak duygusunu bize, sadece o duruşuyla hissettiren, o güveni veren; herşeyden önce, çok ama çok insan; ameliyat evresinde doçentken bu genç yaşta prof ünvanını aldığını dün öğrendiğim Prof.Dr.Yılmaz Tomak'ın ağzından dökülen sözcükler bir anda tüm korkuları kaygıları silip, o gerilimin bütün zembereklerini boşalttı. O an, bütün bir gerilimli yılın patlama anıydı. Tüm aile, ki en çok da kendini bu olayın sorumlusu addeden amcanın, yani hepimizin kendimizi çok ama çok kötü hissedeceğimiz bir geleceğin ışıldama anıydı. Ağızdan çıkacak sözcüklerin olumsuz olması demek bir tükeniş ve mutsuz bir gelecekti.

Hayatımızda hiç kimseye minnetimiz olmadı, minnettarlık duygusu yaşayacağımız şeyler de olmadı. Ama hayatımda ilk kez bir insana minnettarım; ve hepimiz aynı duygular içindeyiz. Bu kişi: Bize bir yaşam bahşeden, olmazı olur yapan, çok başarılı bir doktor olmaktan çok çok daha ötede, çok ama çok büyük bir insan: O.M.Ü Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden Prof.Dr. Yılmaz Tomak'tır. O, yüzlerimize yeniden kocaman bir gülücük konduran, başta Tırtıl olmak üzere, hepimizin kahramanıdır. Onu ve ilgilerini hiç bir zaman eksik etmeyen, son derece sempatik ekibini hep şükranla anacağız.

11 yorum:

  1. Aslında herşeyin başı sağlık değil mi? İnsan başına gelemyince bilemiyor?

    Çok çok geçmiş olsun diyorum tekrardan. Ve tırtıl okuyorsan seni bir abla olarak çok seviyorum. çok da takdir ediyorum, anne-babanı ettiğim gibi. Dilerim bir gün yüzyüze karşılaşma fırsatını da elde ederiz.

    Onun dışında Allah kimseye yaşatmasın demek manasız, başa geldi mi geliyor. Yazın muhakkak birilerine destek olacaktır. En azından biz bilinçlendik. Teşekkür ederim abisi.
    Rahatla sende, çok şükür tırtıl iyi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Efsacığım, tülden ince tüyden hafif duyguları olan kardeş çok teşekkür ederiz.Karşılaşırız merak etme:))Anne kısmını bilemem ama,ona karar verme yetkim eskilerde bir yerde kaldı:))

    beenmaya çok teşekkür ederim ,evet iyi şeyler düşündük iyi şeyler oldu.Kocaman yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
  4. Çok geçmiş olsun tırtıla ve güzel yüreklerde umut yeşerince, sonuçları da güzel oluyor böyle. Umudu yeşerten doktora, besleyen anne-babaya ve gerçekleştiren tırtıla kocaman öpücükler... Sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Teşekkürler Evren; o öpücüklerin ve sevgilerin daha kocamanlarıda bizden:))

    YanıtlaSil
  6. Saime ALTUNKAYA18 Mayıs 2010 10:12

    Merhabalar..
    Sizin tırtılınıza çok çok geçmiş olsunlar.. Bizim tırtılımız doguştan femur kemiği kısalıgı ile mücadele ediyor.. Dr Yılmaz bey hakkaten iyi bir dr ve samsun'da görev yaptığı için kendimizi çok şanslı hissediyoruz.Hayırla kalın

    YanıtlaSil
  7. canım tırtılım gecmiş olsun allah şifa versın yazınızdan cok etkilendım .yarin benım canımdan cok sevdıyım anecıyım de 3 kez femur kırından amalıyat masasına yatacak ama işalah bizimde sızın kadar şanslı olmamızı dileriz allahtan bizım daha once femur kemine takılan platinimiz kırıldi fe benım annem 72 yaşinda şu an yaşadiğim sıkıntıyı tarıf edemem bu yazımı kendımı teselı etmek icinde yazdım biraz cook gecmış olsun sana tırtılım

    YanıtlaSil
  8. Yazıyı tüylerim diken diken okudum ve kocaman bir oh çekerek bitirdim. Öyle bir doktora denk gelmek, ulaşabilmek ne büyük bir şans!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rabbim kimseye yaşatmasın der başka bir şey demem. Çok zorlu bir süreçti. Uzun süre göbekten aşağı alçıda kaldı, ama allahtan yürekli çocuk, o bizi güldürdü hep. Kesinlikle doktor!

      Sil
  9. Teşekkürler Buraneros…..
    En üstteki yorumda geçen, bu yazının mutlaka işine yarayacağı “biri” ben oldum resmen :) Duygusal anlamda en azından….
    Fakat şunu fark ettim, tamam olay çok acı ve neyse ki emin ellerde mutlulukla birmiş ama, sen ve tabii tırtıl da ne şanslı olduğunuzu görmüşsünü yeniden.. Bir sürü insan yanınızdaymış, oysa ben yapayalnız hissettim.. Hastane koridorlarında 6 saat beklemek, sonra hiçbir açıklama yapılmaması, bir numara gibi hissetmek insandan çok.. Ne bileyim ya, tamam demokrasi ve insan haklarının koynunda yaşıyorum da, insanların değil robotların arasında, mekanik bir soğuklukla yaşıyorum sanki be Buraneros….. Kırıktan çok da bu mu dokunuyor ki insana…
    Neyse geçmiş olsun Tırtıla bunca seneden sonra ve böyle işini seven, önem veren doktorlar iyi ki var ve de iyi ki kocaman bir ailen var :)
    Sevgilerimle, C.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim C. Anlıyorum, ülkemizde yaşamak bu yüzden çok keyifli. Özellikle hastane ortamlarında hiç tanımadığımız insanlarla yardımlaşmak ve destek almak muhteşem. Hakeza tüm personelin içten ve iyi yürekli tutum ve destekleri de büyük avantaj. Çok teşekkür ederim, emin ol sen de ailedensin, bir gün buluşacağız bir masanın etrafında, kalpte hep sıcak olan kardeşlik duygusu o gün şırıl şırıl akacak emin ol:)

      Sevgiler.

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP